Merkez Bankası daha önce politika faizi olarak nitelendirdiği bir hafta vadeli repo faizini değiştirmedi. Buna karşılık marjinal fonlama oranı olarak nitelendirdiği gecelik faiz oranının üst limitini 0.75 puan düşürdü. Bunu yaparken “kısa vadeli faizlerdeki mevcut duruşun daha simetrik bir faiz koridoru içinde sürdürülmesi” amaçlanıyor.
Kararın arkasında “Geçtiğimiz yılın ortalarından itibaren gerçekleşen birikimli döviz kuru gelişmelerinin yıllık enflasyon üzerindeki olumsuz yansımalarının kademeli olarak azaldığı” vurgulanıyor. Buna karşılık, “gıda fiyatlarındaki yüksek seyrin, enflasyon görünümündeki iyileşmeyi geciktirdiği” söyleniyor. Kuraklık ve jeopolitik risklerin enflasyon görünümü üzerindeki etkilerinin de tartışıldığı belirtiliyor.
Bütün bunlardan ne anlıyoruz?
İNDİRİM, ELİNİ ZAYIFLATMAK OLUYOR
Merkez Bankası enflasyon görünümünün kötü olduğunu söylüyor. Görünümün kötü devam etmesi nedeniyle de, politika faizi olarak nitelendirdiği bir haftalık repo faizini değiştirmiyor. Halbuki, mayıs ayı ile birlikte her ay bu faizi indiriyordu. Bu anlamda, faiz indirimine ara vermiş oluyor. Bu yolla faiz indirimleriyle bozulan enflasyon beklentilerini düzeltmeye çalışıyor.
Faiz koridorunun üst limitinin düşürülmesi hem önemli hem de değil. Önemli değil, çünkü piyasaları her gün etkileyen bir parametre değil. Önemli, özellikle döviz piyasasının çalkantıya girdiği dönemlerde Merkez Bankası gecelik faizi politika faizinin üzerine çıkararak (teorik olarak faiz koridorunun üst limitine kadar) döviz kuru üzerindeki baskıları hafifletebiliyor. Buna “günlük ek sıkılaştırma” deniyor. Faiz koridorunun üst limitini düşürerek günlük ek sıkılaştırmanın boyutu bir anlamda azaltılmış oluyor. Faiz koridorunun simetrik olup olmamasının aslında makro ekonomik dengelerle pek bir alakası yok.
Dünya diken üzerinde. Bir yanda, Amerika’da parasal sıkılaştırmaya ne zaman gidileceği tartışılıyor. Diğer yanda, Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişlemeye gitmesinin işe yarayıp yaramayacağı konuşuluyor. Bölgemizdeki jeopolitik riskler belli. İç ve dış risklerin etkisiyle dolar kuru bir hafta 2.10 düzeyine gerileme çabasındayken, bir başka hafta 2.20 düzeyinin zorlandığı bir dönemdeyiz. Böyle bir ortamda günlük faizler yoluyla döviz piyasasına gerekli müdahaleler için elini sınırlamanın ne anlamı olabilir ki?
BASKI ÇOK ARTTI
Merkez Bankası üzerinde faizlerin indirilmesi yönünde bir baskı olduğu çok açık. Bu baskıya karşı koyulamadığı dönemlerde politika faizi indiriliyor. Baskının göreli olarak hafiflediği dönemlerde politika faizi üzerinde daha teknik düzeyde bir karar alınırken, “İndirdik” diyebilmek için faiz koridorunun üst ve alt limitleriyle oynanıyor. Buradan şu sonucu çıkarmak mümkün: Merkez Bankası’nın ne yapacağı, enflasyon görünümü veri alındığında, siyasi baskının yoğunluğuyla yakından ilgili. İşin içine siyaset girince kafa karıştırıcı bir ortam yaratılmış oluyor. Dikkat edilirse, para politikası üzerindeki siyasi baskı son yıllarda arttı. Artışın önemli bir nedeni maliye politikası ile yapılabileceklerin azalmış olması. 2002 yılından bu yana faizlerin düşüşü ile birlikte devletin faiz harcamalarındaki düşüş sosyal içerikli harcamalarda kullanıldı. Hükümetin ekonomi alanındaki en büyük başarılarından biri buydu. Şimdi bu kaynak tıkandı. Faiz maliyetindeki düşüş yoluyla bütçe dengesini sarsmadan ek harcama yapılabilmesi olanağı yok oldu. Dolayısıyla, gelirleri artırmadan yeni harcama yapılabilmesi için faizlerin daha da düşmesi arzu ediliyor. Gerisi bahane. Enflasyon ve enflasyon beklentileri düşmeden bunu yapabilmek olanaksız. Siyasi baskı olanaksızı gerçekleştirmeye çalışıyor. Makro ekonomik dengeler açısından önümüzdeki en büyük risk bu.