Advertisement

Büyük Buhran ve ardından gelen İkinci Dünya Savaşı dünyada güç dengesini değiştirdi. Başını İngiltere'nin çektiği Avrupa güç kaybetti. Güç Amerika'ya kaydı. O dönemde, Avrupa borçluydu, Amerika borç verendi.
2008 yılında derinleşen küresel kriz de dünyada güç kaymasını daha görünür hale getiriyor. Güç, Amerika'dan ve genelde "gelişmiş ekonomiler" denen G-7 ülkelerinden "gelişmekte olan ülkeler" denen başını Çin'in çektiği bir gruba kayıyor.
Güç kaymasının arkasında ekonomilerin dinamizmi, üretkenliği, büyüme iştahı var. Bütün bu özelliklerin güç kazanmaya başlayan gelişmekte olan ülkelerdeki ortak noktası ülkelerin ideallerini borçla değil, kendi kaynakları ile sağlamaya çalışmaları. Borçlular güç kaybediyor. Borç verenler güç kazanıyorlar. Küresel güç, her zaman olduğu gibi, borçludan borç verene doğru kayıyor.

AVRUPA KATALİZÖR
Amerika'nın güç kazandığı Büyük Buhran sonrasında borç batağında bir Avrupa vardı.
İkinci Dünya Savaşı'nın yıktığı Avrupa'yı onarmak da Amerika'nın görevi olmuştu. Amerika bu süreçte gücüne güç katmıştı.
Üç yıl önceki küresel krize gelene kadarki süreçte borçlanan Amerika ve diğer gelişmiş ülkeler oldular. Borç verenler de cari işlemler fazlasını hayat tarzı olarak benimsemiş gelişmekte olan ülkeler. 1980 yılında G-7 ülkelerinin borç/milli gelir oranı yüzde 40'ın altındayken, bugün yüzde 100 oldu. Borçlulukta Amerika, Japonya ve İngiltere listenin başında bulunuyor. Bu ülkelere borç verenler de başta Çin olmak üzere Güneydoğu Asya ekonomileri ve doğal kaynak zengini diğer gelişmekte olan ülkeler.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika'nın yükselmesiyle beraber Avrupa eski gücüne ulaşabilmenin yolunu birleşmede aradı. Önce Avrupa Ekonomik Topluluğu, sonra Avrupa Birliği oluşturuldu. En sonunda da, parasal birliğe gidilerek dünyanın ikinci en büyük tek para kullanan birlik (Euro Bölgesi) oluşturuldu. Son aşama çatırdıyor. Çatırdamanın arkasında yine "yüksek borçluluk" var. Birliği kurtarmanın yolu "çok borçlu" ülkelerin kurtarılmasında aranıyor. Birlik kendi içinde inandırıcı bir çözüm de ulaşamazken, güç kaymasının ortasında Euro Bölgesi dağılmasın diye imdada Çin yetişiyor. Çok borçlu, ama döviz rezervleri yüksek Japonya gelişmişlerin iktidarını sürdürmeye çalışıyor.
Çin Avrupa'nın "yüksek borçluluk" nedeniyle piyasalardan borçlanamayan ülkelerin Hazine bonolarını satın alıyor. Euro'ya yatırım yapıyor. Amerika ile teke tek kalmak istemiyor. Yanında Euro Bölgesi'nin olması Çin açısından bir sigorta gibi görünüyor. Bir anlamda, güç kaymasında, Avrupa, Çin'in parasıyla katalizör rolünü oynama zorunda bırakılıyor.

TÜRKİYE
Güç kayması sürecinde Türkiye için de sayısız fırsatlar var. Büyüyen ve büyüyebilen bir ekonomik yapımız var. Eski ve yeni güç dengelerinin ortasındayız. Dünyanın enerji depolarının yanı başındayız. En önemli sorunumuz borçlanamadan büyüyemeyen bir ekonomiyiz. Ekonomik büyüme performansımız yeni güç odakları ile karşılaştırılabilecek kadar yüksek olsa da,
borçlanarak sağlanabilen bir büyümenin, kalıcılığı da söz konusu olamaz, küresel düzeyde güç yaratabilmesi de.
Şimdi bir ara dönem yaşanıyor. Güç kaybedenler güçlerini tamamen yitirmiş değiller. Güç kazananların da henüz çok güçlü oldukları söylenemez. Taraflar birçok açıdan daha yeni tanışıyorlar. Çok farklı kültürlerden geliyorlar. Anlayış farklılıkları küçümsenecek kadar az değil. Her şeyden önce, güç kazanmakta olanların sosyal gelişmişlikleri güç kaybedenlerin çok altında. Güç kaymasının tamamlanma süreci zaman alacak. Türkiye bu zamanı iyi kullanabilirse, kazanmaması için çok fazla bahanesi yok.