Advertisement

Finansal istikrarı koruma adına son dönemde alınan kararların hepsi siyasetten bağımsız olması gereken kurullar ve kurumlarca alındı. Alınan kararları hükümet destekleyebilir. Ama, siyasi otoritenin alınan kararları "biz yaptık, biz yapıyoruz" diye kamuoyuna sunması, kararların teknik mi yoksa siyasi mi olduğu konusunda şüpheler oluşturabilir.
Son günlerde siyasi otoritenin "kredi büyümesi alınan kararlarla hedeflenen düzeye gelmezse banka bazında önlemler de gelebilir" yönündeki söylevleri bu çeşit kararları alma durumundaki Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) bağımsızlığına gölge düşürür.
Son günlerde yapılan açıklamalar Merkez Bankası'nın konumunu sorgulatıyor. Gerçekten alınan kararların siyasi kaygılarla alındığının doğruluğu düşünülürse, munzam karşılıklarının artırıldığı bir ortamda para politikası faizlerinin düşürülmesini yorumlamak çok daha kolay oluyor. Siyasi otorite biraz durup durumu gözleyelim dedikten sonra benzer yönde Merkez Bankası'nın kendini konumlandırması da şüphelerin doğru olabileceği olasılığını artırıyor. Belki de, bütün bu üst üste gelen gözlemler bir tesadüften başka bir şey değil!

KURUMA ÖZEL DÜZENLEME
"Kredi büyümesi alınan kararlarla hedeflenen düzeye gelmezse banka bazında önlemler de gelebilir" cümlesi bir başka ilginç bakış açısını yansıtıyor. Birçok açıdan tartışmaya değer.
Makro ekonomik dengeleri değiştirmeye yönelik ekonomi politika önlemleri, tüm sistem bazında değil de, kurumlar bazında alınabilir mi? Alınamaması gerekir. Bir bankanın kendine özgü sorunları nedeniyle kredi açması yasaklanabilir ya da kredi büyümesi kısıtlanabilir. Ama, arzulanan kredi büyümesinin üzerinde kredi veriyor diye, bankanın sağlığı konusunda hiçbir şüphe yokken, bir bankanın kredi büyümesi kısıtlanamaz.
Aynı şekilde, bankaya özel durumlar nedeniyle munzam karşılık uygulaması bankaya göre farklılaşabilir. Ama, ekonomideki kredi büyümesini kontrol etmek için banka bazında munzam karşılık uygulaması olmaz. Böyle bir uygulama için mevzuat değişmelidir. Ama daha da önemlisi, düzenlemelerin makro ekonomik hedeflere ulaşabilmek için bankaya özel hale getirilmesi serbest piyasa mantığı ile uyuşmaz. Bunu Çin yapıyor.

DÜZENLEME VE EKONOMİK HEDEFLER
Konunun bir başka boyutu daha var. Makro riskleri kontrol edebilme adına mikro riskleri kontrole yönelik geliştirilmiş araçların kullanılması doğru mudur? Tüm dünyada bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Bu konuda siyah-beyaz olduğu kadar, gri alan da çok geniş.
Finansal sektörün sağlığını korumaya yönelik kurumlara makro risklerin de gözetilmesi sorumluluğu verilmeye çalışılıyor. Bu bakış açısının geleceği yer denetleyici ve düzenleyici kurumların ekonomi politikasının bir parçası olmasıdır. Halbuki, bizdeki BDDK gibi ayrı kurumların olmasının ana nedeni düzenleme ve denetlemenin ekonomi politikasının bir parçası olmaktan çıkarılmasıydı.
Bir senaryo yazalım: Devletin bütçe açıkları artıyor. Hazine'nin piyasalardan borçlanması giderek zorlaşıyor. Finansal istikrar tehdit altında. Eğer düzenleme ve denetleme konumundaki kurumları ekonomi politikasının içine çekersek, doğal sonuç, yeni düzenlemelerle finansal kurumların Hazine bonosu yatırımlarını artırmaya zorlamaktır.
Bu kurumlar ekonomi politikasının dışındaysa, finansal istikrarın devamı için alınması gereken karar devletin borçlanma ihtiyacını azaltmaktır. Birinci durumda Hazine'nin borçlanmasını kolaylaştırarak finansal istikrarın korunacağı beklentisiyle tüm finansal risk altına sokulur. İkincisinde ise, finansal istikrarsızlık riskine doğrudan müdahale edilmiş olur. 1980'li ve I990'lı yıllarda Türkiye birinci yaklaşımı benimsemişti ve sıkça kullanmıştı. O nedenle BDDK'nın kurulması çok önemli bir reform olmuştu.