Küresel krizin derinleşmesiyle beraber tüm dünyada enflasyon bir kaygı olmaktan çıktı. Ekonomik büyüme ve istihdamı artırmak birinci öncelik hale geldi. Bu gelişme doğaldı. Çünkü, küresel düzeyde tüketim azaldı. Fiyatların artışına neden olabilecek hiçbir etken kalmadı. Ama, ekonomiler küçüldü ve işsizlik arttı.
Küresel krizden çıkışta ülkeler ve bölgeler farklı bir performans gösterdi. Amerika büyüme sürecine girdi, ama istihdam yaratmakta zorlanıyor. Almanya'da ne büyüme ne de istihdam sorunu var. Ama, Avrupa'nın Almanya dışı ülkelerinde hem büyüme sorunu var, hem de enflasyon yükseliyor. İngiltere bu olguyu çok sert yaşıyor.
SONA YAKLAŞILDI
Son üç yıldır ekonomi politikası yapıcılarının genel havası, ekonomiyi canlandırmaktı, enflasyon diye bir olgu yokmuş gibi davranmaktı. Hatta, Amerika gibi ülkelerde enflasyon değil, deflasyon riskinden bile söz edilir olmuştu. Sonuçta, para politikaları olabildiğince gevşetildi. Bütçe açıkları artırıldı. Bu politikalara farklı ülke ekonomileri farklı tepkiler verdi.
Ekonomik büyüme olsun ya da olmasın, fiyatları artıran dinamikler artık devrede. Fiyatları artıran dışsal şoklar da var. Gıda ve petrol fiyatlarında dışsal etkenlerle gözlenen artışlar gevşek para politikasının sunduğu ortamda daha rahat (belki de daha yüksek) gerçekleşebiliyor. Küresel krizle beraber öne çekilmiş olan Avrupa'daki borç krizi içindeki ülkelerde enflasyonist baskılar daha fazla hissediliyor.
Kriz ülkelerinde enflasyon yıllık yüzde 4'ün üzerinde, hatta bazılarında yüzde 5'i geçmiş durumda. İngiltere'de yıllık enflasyon hedeflenenin iki katı. Euro Bölgesi'nde ise ortalama enflasyon yüzde 2'lik hedefin üzerinde ve artmaya devam ediyor. Amerika'da da enflasyonun yüzde 3'e yaklaşacağı tahmin ediliyor.
Türkiye'de enflasyon yüzde 5 düzeyine indi. Merkez Bankası rahatlamış bir görüntü vermeye başladı. Öncelikli hedef "fiyat istikrarı" dese de, fiyat istikrarından oldukça uzakta olduğumuz bir konumda, başka hedeflere göz kırpmaya başladı.
Kısacası, dünyanın her yerinde enflasyon riskinin göz ardı edilmesi eğilimi arttı. Bu eğilim fazla uzun sürmeyecek gibi görünüyor.
TEST DÖNEMİ
"Hangi orandaki fiyat artışları enflasyonun yüksek olduğunu gösterir?"
tartışmasını bir tarafa bıraksak bile, enflasyonun yükseliyor olması başlı başına bir risktir. Üstelik, olumsuz dışsal etkenlerin yoğunlaştığı bir dönemde bu risk daha da fazladır.
Euro Bölgesi'nde ve İngiltere'de para politikasının sıkılaştırılması gerektiği daha fazla konuşulmaya başlandı. Almanya'yı dışarıda bırakırsak, para politikasının sıkılaştırma gereği ekonomik büyümenin ateşlenmesinde zorlanıldığı ekonomilerde ortaya çıktı. Doğal olarak, bu ekonomilerde merkez bankalarının enflasyon riskini ne denli ciddiye aldığının test edileceği bir döneme girildi.
Ekonomik büyümede zorlanıldığı bir dönemde merkez bankalarının para politikasını sıkıştırmaları "fiyat istikrarı" hedefinin bir başarısı olacaktır. Ama, " enflasyon şimdi biraz artsa da, ileride düşer" yaklaşımı ile enflasyon riskini göz ardı eden bir para politikası duruşu enflasyonu hızlandıran bir etken dahi olabilir. Bu testi Almanya'nın itelemesiyle Avrupa'nın geçme olasılığı daha fazla. İngiltere, Amerika ve bizim gibi ülkeler de ise enflasyon riskinin göz ardı edilmesi eğiliminin ağır basacağını beklemek daha gerçekçi gibi görünüyor.