Advertisement

Ocak ayına yönelik sanayi üretimi verileri uygulamadaki parasal önlemlerle ekonomik büyümenin yavaşlatılmasının söz konusu olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla, risk olarak tanımlanan artan cari işlemler açığına da bu önlemler çözüm olamıyor.
Ocak ayında imalat sanayi üretimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20.5 artmış. Artık baz etkisinden söz etmek de pek mümkün değil. Geçen yıl ocak ayında da imalat sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 15.2 artmıştı. Üretim hızla büyüyor. Son 2-3 aydır üretim hızlanarak büyüyor.

ÜRETİM ARTIŞI HIZLANIYOR
Üç aylık dönemler itibarıyla ortalama imalat sanayi üretimi, bir önceki yılın aynı üç ayına göre, geçen yılın ikinci yarısının büyük bir bölümünde yüzde 10 civarında artarken, aralık ayında yüzde 13.4, bu yılın ocak ayında ise yüzde 16.3 arttı. Son aylarda üretim artışındaki hızlanma grafikten de açıkça görünüyor.
Takvim ve mevsimsel etkilerden arındırılmış imalat sanayi üretimi aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 6'nın üzerinde artmışken, ocak ayında da bu yüksek düzeyi korumuş görünüyor.
Ara malları üretimi küresel çıkışta yakalanan yüksek büyüme hızına yeniden ulaştı. Krizden çıkışta, 2010 yılının ilk aylarında ara malları üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 20'nin üzerinde artışlar gösteriyordu. Aralık ve ocak aylarında ara malları üretimi, bir önceki yılın aynı aylarına göre, yeniden yüzde 20'nin üzerinde artmaya başladı.
Benzer bir ivmeyi yatırım malları üretiminde de gözlüyoruz. Küresel krizden çıkışta yatırım malları üretimindeki artışlar yüzde 30'u geçmişti. Son iki aydır yatırım malları üretimi yeniden yüzde 30'un üzerinde artıyor.
Aynı düzeylerde olmasa da, enerji üretimindeki artışta da son aylarda bir hızlanma söz konusu. Enerji üretimindeki artışlar çift haneli oldu.

YURTDIŞI NE DERSE O OLUR
İthalat verileri ile imalat sanayi üretim verileri çok büyük paralellik gösteriyor. İthalatın alt kalemlerindeki eğilimlerle imalat sanayi üretiminin alt kalemlerindeki eğilimler neredeyse bire bir uyum içinde. Hedef ithalat talebindeki artışı frenleyerek dış açıkların büyümesine çözüm bulmaksa, dış açıkların finansmanının kompozisyonunu değiştirmeye çalışmak çözüme fazla katkı yapmaz. Yapmadığını da zaten görüyoruz.
Parasal önlemler alındığından bu yana sanayi üretimindeki artışlarda da, dış açıkların büyümesinde de bir hızlanma söz konusu. Kredi artışını yavaşlatmaya yönelik önlemler bankaların yurtdışı finansman bulmasını teşvik ediyor. Krediler kısılmıyor. Aksine, dış açıkları finanse edebilecek daha fazla kaynak oluşuyor.
Sorun ekonominin talep tarafında. Talebin de TL faizleri yoluyla dizginlenmesinin ne denli mümkün olduğu büyük bir soru işareti. Bu bağlamda, Merkez Bankası'nın politika faizlerini düşürmesi de para politikası faizlerinin iç talebi yönlendirmesi işlevini sakatladı. Belki, bu işlev zaten sakattı. Ama, en azından para politikası faizlerinin bir "yön gösterme" işlevi olduğu düşünülebilir.
Talep büyümesinin önüne maliye politikaları ile geçilebilir. Bu aracı da bu dönemde kullanmak herhalde çok sevimli değil. Bu şartlarda, yurtiçindeki ekonomik gelişmeler dış konjonktüre bağlı hale geliyor.