Advertisement

Ekonominin çok hızlı büyümesi ekonomi politika yapıcılarını rahatsız ediyor. Rahatsızlık ekonomik büyümenin cari işlemler açığını artırmasından kaynaklanıyor. Giderek yükselen cari işlemler açığını, kısa ya da uzun vadeli dış borçlanmalarla şimdilik finanse edebiliyoruz. Sorun finanse edemediğimizde oluşacak. Fren çok sert olabilecek.
Ekonomiyi bir nebze soğutmanın ya da ısınmasını hafifletmenin yolu parasal önlemlerde bulundu. Parasal önlemler para politikası faizlerinin düşük tutulmasını, buna karşılık bankaların Merkez Bankası'nda tutmak zorunda oldukları munzam karşılıkların yükseltilmesini içerdi. Açıklamalara bakarsak, düşük faizlerle yurtdışından gelen kısa vadeli finansal sermayenin dizginlenmesi ve cari işlemler açığı verme iştahının azaltılması hedeflendi. Daha yüksek munzam karşılıklar yoluyla bankaların kredi verebilecekleri kaynaklarının kısılması yoluyla kredi genişlemesinin önüne geçilmesi arzulandı.

PARA BOL
Son üç aydır gözlenen gelişmeler işlerin politika yapıcılarının arzuladığı doğrultuda gitmediğini gösteriyor. Ekonomi soğumuyor, aksine daha da ısınıyor. Isınmanın bir nedeni, geçen yılın son üç ayındaki olağanüstü genişletici politikaların ileriye dönük yansıması. Ama, ekonomik büyümenin son üç ayda hızlanarak devam etmesinin bir başka nedeni de yabancı sermaye akımlarında kayda değer bir azalma olmaması, aksine artmaya devam etmesi.
Para politikası faizinin düşük tutulması yabancı sermaye akımlarını kösteklemişe benzemiyor. İddia edildiği gibi, yabancı yatırımcılar Türkiye'de tuttukları yatırım pozisyonlarını daha az maliyetli alanlara çekmiş olabilirler. Ama, neticede, yabancı yatırımcılar Türkiye'ye kısa vadeli para akıtmaya devam ediyorlar. Artarak devam eden cari işlemler açığının finansmanı böylece kolaylıkla sağlanabiliyor.
Kasım-aralık-ocak döneminde portföy yatırımları yoluyla yabancılar Türkiye ekonomisine net 3.1 milyar dolar getirdiler. Çoğunlukla bankaların gerçekleştirdikleri toplam net doğrudan borçlanma bu dönemde 13.4 milyar dolar oldu. Yurtdışından paranın giriş kanalları değişmiş olabilir, ama para geliyor.
Yurtdışından paranın gelmeye devam etmesi bankaların kredi verilebilir kaynaklarını doğal olarak genişletiyor. Bankalar Merkez Bankası'na daha fazla munzam karşılık yatırıyorlar, ama bunu da yine Merkez Bankası'ndan borçlanabiliyorlar. Çünkü, Merkez Bankası bankalar arası para piyasasında oluşan kısa vadeli faizleri kendi politika faizleri civarında tutabilmek için piyasaya para vermek zorunda kalıyor. Aksi takdirde, piyasadaki kısa vadeli faizler yükselecek.
Geçen yılın ekim ayında Merkez Bankası'nın açık piyasa işlemleri yoluyla piyasaya verdiği para ortalama 12.9 milyar dolardı. Bu rakam bu yılın şubat atında 21.3 milyar dolara, mart ayının ilk yarısı itibarıyla da 29.9 milyar dolara yükseldi.

RİSK YÖNETİMİ
Ekonominin soğuması ya da ısınmanın dizginlenebilmesi için hem dövizde hem de TL'de faizlerin artması gerekiyor.
Bugünkü haliyle, her ikisi için de bir gerekçe yok. Döviz yurtdışından geliyor, TL de Merkez Bankası'ndan.
Politika yapıcıları fiyat yoluyla etkileyemedikleri kredi büyümesini bankalara tehdit yoluyla sağlamaya çalışıyor izlenimi veriyorlar. Bu haliyle,
politika yapıcıları ya ekonomik büyümenin dizginlenmesi konusunda samimi değiller ya da serbest piyasa ekonomilerinin ancak fiyat sinyalleri yoluyla yönlendirilebileceği gerçeğini göz ardı ediyorlar. Sonuçta, ekonomik büyümenin dizginlenmesi yurtdışı yatırımcıların kararına bırakılmış oluyor. Türkiye ekonomisine yönelik riskleri yönetemeyen bir konumdaymışız gibi bir izlenim doğuyor.