Advertisement

Hasan Ersel‘in 4 Nisan günkü Radikal’de çıkan yazısı üzerine konunun tartışılmaya devam etmesinin yararlı olacağını düşünündüm. İşler kötüye gittiğinde, ekonomide riskler arttığında, siyasi otorite parasal önlemleri, harcamaları kısma ya da vergileri artırma yönündeki maliye önlemlerine tercih eder. Para otoritesine dönüp “Siz parasal önlemleri alın, gerekirse biz diğer önlemleri de alırız“ demek dünyanın her yerinde siyasi otoritenin tercihidir. Çoğunlukla parasal otorite önlem alır. Gerisi gelmez. Merkez bankaları ortada kalır. Amerika’da ve Avrupa’da merkez bankaları parasal önlemleri aldı. Siyasi otoriteler harcamaları artırdılar. Vergileri düşürdüler. Şimdi sıra bütçe açıklarını azaltmaya geldi. Siyasi otoritelerden direnç var. Merkez bankalarının parayı sıkma konusundaki seçenekleri azalıyor.

Bizde de Merkez Bankası birçok kez heyecanla öne atılmış, ama çoğu kez ortada kalmıştır. Bunun en güzel örneklerinden biri 2000 yılında uygulanan kur rejimidir. Merkez Bankası ileriye dönük bir kur taahhüdü vermiş, ama siyasi otorite kendine düşenleri yapmayınca, hatta programı sahiplenmeyi reddedince, kriz çıkıp Merkez Bankası ortada kalmıştır.

FİNANSAL İSTİKRAR HERKES İÇİN ÖNEMLİ
Merkez Bankası şimdi finansal istikrarı korumaya soyundu. “Finansal istikrar olmadan fiyat istikrarı olmaz“ gerçeğinden yola çıkarak “temel görevim fiyat istikrarıysa, finansal istikrar da benden sorulur“ dedi.

Ortaya atıldı. Başkalarından şimdilik pek ses yok. Oysa, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için de finansal istikrar gerekli. Başka kimseden ses çıkmadığına göre, ekonomik büyümeyi “temel görev” sayan birileri yok. Bankacılık kesiminin sağlığı açısından da finansal istikrar gerekli. Belli ki, bankacılık sektörünün sağlığından sorumlu kuruluşumuz finansal istikrara yönelik fazla bir risk görmüyor. Finansal istikrar çok geniş bir kavram. Bu kavram ekonomiye yön verebilecek araçları olan tüm kurumları ilgilendiriyor.

Tüm makro ve mikro ekonomik parametrelerin oluşmasında ve zaman içindeki eğiliminde finansal istikrar temel teşkil ediyor. Dolayısıyla, tüm kurum ve kuruluşların finansal istikrarı koruma ve finansal istikrarın bozulma riskine karşı önlem alma sorumluluğu var; yok diye düşünülüyorsa, olmalı. Merkez Bankası’nın tek başına “finansal istikrar“ olgusunu kendine görev sayması Merkez Bankası’nın temel hedefi olan fiyat istikrarından uzaklaştırır. Merkez Bankası’na yeni görevler çıkar. Ekonominin daralması finansal istikrar için bir risktir. Hazine’nin yüksek reel faizlerle piyasadan borçlanması finansal istikrar için bir risktir. Bankalardaki mevduatların ortalama vadesinin çok kısa olması finansal istikrar için bir risktir. Kısa vadeli dış ve iç borçların artması finansal istikrar için bir risktir. Bütün bunlara Merkez Bankası ne yapacak? Bütün bunlara bir şey yapması isteniyorsa, istenilen Banka’nın yasasına konmalıdır.

ASIL RİSK
Merkez Bankası finansal istikrarı tehdit edebilecek her olgu için bir şeyler yapmaya kalkarsa, fiyat istikrarı temel hedefi yalnızca yasada kalır. Uygulamada bu hedefin hiçbir anlamı kalmaz. Belli ki, bugünkü Merkez Bankası yöneticileri böyle düşünmüyorlar. Ama, fiyat istikrarını ciddiye alan kendilerinden sonra gelebilecek yöneticilerin işlerini zorlaştırıyorlar. Dünyada merkez bankacılığının gelişimi yıllar boyunca öğrenilen derslerle şekillenmiştir. Fiyat istikrarı hedefinin birçok merkez bankası için “temel hedef” olması da tesadüf ya da ileri zekâlı birinin buluşu değildir. Fiyat istikrarının en fazla tehdit altında olduğu dönem fiyat istikrarının sağlandığı düşünüldüğü dönemdir. Dolayısıyla, enflasyonun beklenenden düşük seyretmesine güvenerek merkez bankalarının kendilerini başka hedeflere odaklamaları fiyat istikrarı açısından da, finansal istikrar açısından da en büyük risktir.