Advertisement

Faizlerin hangi düzeyde olmasına siyasetçiler karar vermeye başladıklarında, ekonomide çeşitli sorunlara davetiye çıkarılıyor demektir. Geçmişte de birçok siyasetçi faizlerin ne olması gerektiği konusunda fikir sahibiydi. Son olarak Başbakan da bu konuda bir fikri olduğunu kamuoyu ile paylaştı.
Faizlerin düşük olduğunu iddia eden hiçbir siyasetçi tanımadım. Ama, tanıdığım bütün siyasetçiler faizlerin yüksek olduğundan şikayet ettiler. Hepsi, aslında faizlerin düşmesi gerektiğini savundu. Çoğu da, faizlerin yüksek olmasının suçlusu olarak Merkez Bankası'nı gösterdi. Halbuki, suçlu genellikle kendileriydi.

İTİBARIN GÖSTERGESİ
Şaşırtıcı gelecek, ama merkez bankaları da faizlerin yüksek olmasından hoşlanmaz. Faiz, merkez bankalarının uyguladığı politikaların itibarının göstergesidir. Fiyat istikrarının devam edeceğine yönelik beklentiler yoğunlaştıkça, faizler düşer. Ekonomik birimler merkez bankalarının politikalarına inancını yitirdikçe, faizler artar. Aslında, faiz, merkez bankalarının ekonomik birimler tarafından değerlendirilmesidir. Yükselen faiz merkez bankalarının notunun düşmesi anlamına gelir.
Her ne kadar kısa vadeli faizleri merkez bankaları belirliyormuş gibi görünse de, ekonomik birimlerin merkez bankalarına verdiği notla uyuşmayan bir faiz düzeyi merkez bankalarının itibarını daha da düşürür. Dolayısıyla, özellikle orta-uzun dönemde, merkez bankalarının arayışı ekonomik birimlerin verdiği notla uyuşan faiz düzeyini bulmaktır. Bu düzey, ekonomik birimlerin merkez bankalarının bastığı parayı tutmaya ikna eden düzeydir.
Ekonomik birimleri merkez bankalarının bastığı parayı tutmayı özendirecek faiz düzeyi beklenen enflasyonun üzerinde bir faizdir. Faiz düzeyi ile beklenen enflasyon arasındaki farka reel faiz dersek, reel faizin düzeyi, enflasyondaki belirsizliklerle doğru orantılı, daha genelde para politikasının itibarı ile ters orantılıdır. Orta-uzun dönemde tüm ekonomilerde reel faiz pozitiftir. Reel faizin negatif olması kısa vadeli bir olgudur.

KARARI EKONOMİK BİRİMLER VERİR
Bir asır kadar önce ünlü ekonomist Irwing Fisher reel faizin uzun dönemde pozitif olduğunu ve zaman içinde sabit kaldığı hipotezini ortaya atmıştı. Gerçekten de, yapısal değişikliklerin olmadığı ortamlarda, orta-uzun dönemde reel faizin pozitif ve sabit kaldığı bir çok ekonomi için gözlendi.
Enflasyon kadar faiz ya da faiz kadar enflasyon bir politika olamaz. Serbest piyasa ekonomilerinde böyle bir politika uygulamaya çalışmanın sonucu felakettir. Enflasyon kadar faiz politikası aslında reel faizin daha da artması sonucunu doğurur.
Faiz bir neden değil, çoğunlukla bir sonuçtur. Siyasetçilerin tümü faiz düzeyini bir neden olarak düşünürler. "Faizler düşse, enflasyon düşer" yargısı siyasetçiler arasında çok yaygındır. Geçekte ise, faiz, ekonomik birimlerin ileriki dönemde gerçekleşeceği düşünülen enflasyonu da hesaba katan, parayı elde tumanın fiyatıdır. Siyasetçiler, uygulamaya koydukları politikalarla enflasyon beklentilerini yönlendirebilirler. Ama, reel faize karar verecek olanlar ekonomik birimlerdir.
Hükümetlerin faiz takıntısı olması ekonomik birimlerin beklentilerini genellikle olumsuza çevirir. Takıntının uygulamaya geçmesinin gözlenmesi ise krizin müjdecisidir. 1994 yılında yaşanan krizi bu açıdan hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Son dönemde Merkez Bankası'nın uygulamaya koyduğu para politikasının arzulanan sonucu doğurmamış olması da faiz takıntısının bir parçasıdır.