Advertisement

Son günlerde üzerinde tartışılabilecek bir çok konu gündeme geldi. Bazıları bir yazıyı doldurmayacak kadar önemsiz. Bazıları üzerinde kitap yazılabilecek kadar geniş. Bazıları gülüp geçilebilecek cinsten. Bir yazıda bazıları topluca konu edilebilir.
Başbakan'ın "her yerde faizler 2-3 iken, neden bizde 7-8 olsun ki?" gibi bir sorusu var. Sorunun cevabı yine kendi açıklamalarında var. "Merkez Bankası'na karışamıyorum, ama sokakta bana soruyorlar" diyor. Üstü kapalı, Başbakan Merkez Bankası'nın bağımsızlığından şikâyet ediyor. Demek ki, siyasi otorite Merkez Bankası'nın konumunu kamuoyuna iyi anlatamamış. Amerikan Başkanı'na ya da Almanya Başbakanı'na neden böyle sormuyorlar? Rastlantıya bakın ki, Başbakan faizlerin yüksekliğinden şikâyet ederken, Merkez Bankası da politika faizlerini düşürüyor. Başbakan "karışamıyorum" diyor, ama kapalı kapılar ardında karışıyormuş izlenimi veriyor. Böyle bir ortamda, Türkiye'de faizlerin yüksek kalması kadar normal bir şey olamaz.
Başbakan galiba genelde bağımsız kurulların bazılarından ya da hepsinden rahatsız. Seçimlerden sonra bu konuda reform yapılacağını da açıkladı. Bazı bağımsız kurulların faydadan çok zarar getirdiğini söyledi. Teknik düzeyde alınması gereken kararların siyasi kaygılar gözetilerek alınması siyasi açıdan elbette tercih edilir. Ama, bu kararların "doğru" olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla, bu açıklamalardan bazı bağımsız kurulların yanlış karar aldıklarını değil, siyasi yük haline geldiklerini anlamalıyız.

BANKACILIĞIN İTİBARI
Bazı bankalar konut kredileri verirken kurallara uymuyormuş. Bunun üzerine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı çok sert bir açıklama yaptı. Bu bankaların konut kredileri verme lisansını bir süre askıya alabileceklerini söyledi. Kamuoyu hangi bankanın usulsüzlük yaptığını bilmediğinden, tüm bankacılık sistemi zan altında kalıyor. Bankacılık sisteminin itibarı zedeleniyor. Halbuki, BDDK'nın en önemli görevlerinden biri, sistemin itibarı konusunda şüphe yaratmak değil, işlevi gereği itibarı en yüksek olması gereken bankacılık sektörünün itibarını en yükseğe çıkarmaktır. Usulsüzlük yapan varsa, cezası kesilir. Diğerleri de bir mektupla uyarılır. BDDK her bildiğini kamuoyu ile paylaşmak durumunda değildir, özellikle konu sektörün itibarını ilgilendiriyorsa.

FAİZLER VE İLETİŞİM
Cari işlemler açığının önlenemeyen artışını yavaşlatmak Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığı riskleri azaltır mı? Sanmıyorum. Cari işlemler açığını düşürmek riskleri azaltabilir. Onun da yolu kredilerdeki artışı yüzde 20-25 civarında sınırlandırmaya çalışmak değil. İç talep artışının dizginlemek zorundayız. Bu bağlamda, yatırım ve tüketim talebindeki artışın dizginlenmesi gerekiyor. Diğer taraftan, bazı bankacılarımızın da desteklediği faizlerin düşürülmesi projesi arzulanan hedeflerle çelişiyor. Faizler indiğinde, yatırım ve tüketim talebi daha da canlanmayacak mı? "Faizler insin, ama tüketiciler kredi kullanmasın mı?" demek istiyoruz. Yoksa, yatırım yapılan alana ya da tüketilen maddelerin çeşidine göre farklı faizler uygulamak gibi daha yaratıcı fikirlerimiz mi var?
Merkez Bankası'nın banka iktisatçılarıyla topluca görüşmesi kararı çok yerinde oldu.
Farklı iktisatçıların Merkez Bankası içinde farklı kişilerle görüşmesi kamuoyunda kafa karışıklığına yol açabilir. Kamuoyunun tek elden bilgilendirilmesi bu riski asgaride tutar. Bu çeşit uygulamalar özellikle politikanın kendisinin kafa karıştırıcı olduğu ortamlarda daha da önemli oluyor. Para Politikası Kurulu toplantılarından sonra Başkan'ın bir basın toplantısıyla Kurul'un düşüncelerini ve görüşlerini kamuoyu ile paylaşması da olumlu bir adım olacaktır.