Advertisement

2010 yılında gözlenen küresel iyimserlik giderek zayıflıyor. Amerikan ekonomisine yönelik kaygılar artıyor. Amerika'da yüzde 9'un altına gelen işsizlik oranının geçen ay yeniden yüzde 9'un üzerine çıkması moralleri bozdu. Her ay 200 bin kişinin üzerinde artan istihdam geçen ay 50 bin kişi civarına indi. Belli ki, yüzde 2-3 düzeyindeki ekonomik büyüme arzulanan istihdamı yaratmıyor.
Avrupa'nın küçük ülkelerinde yaşanan "borç krizi" aşılabilmiş değil, Aksine, sorunlar daha da derinleşiyor. Avrupa şimdilik üzerine para dökerek sorunları çözmeye çalışıyor. Ekonomik birimler çözümün kalıcı olacağına ikna olmuş değiller.
Çin ekonomisinin büyümesinde az da olsa bir düşme bekleniyor. Enflasyon kaygıları hâlâ var. Ama, eskisi kadar değil. Gelişmekte olan ülkeler büyüme ile enflasyon arasında gidip geliyorlar. Birindeki iyi haberler diğerindeki kötü haberlerle beraber geliyor.

TEHLİKELİ GÖRÜŞLER
Ekonomiyi uyarmaya yönelik bunca çabaya rağmen Amerikan ekonomisinin beklenen performansa ulaşamamış olması "daha ne yapılmalı?" sorusunu gündeme getiriyor. Bütçe açığı tarihi rekorlar kırdı. Amerika'da kamu borcu milli gelirin yüzde 100'üne dayandı. Amerikan Merkez Bankası (FED) tarihinde görülmemiş parasal genişlemeye gitti. Bunların sonucunda Amerikan ekonomisinin "serbest düşüş" haline son verildi. Ama, arzulanan istihdam artışını sağlayabilecek ekonomik büyümeye geçiş sağlanamadı.
Su katılmamış Keynezyen görüşün savunucuları daha fazla bütçe açığı verilmesini, daha büyük parasal genişlemeye gidilmesini savunuyorlar. Paul Krugman gibi Nobel ödülü aldığı (aslında bu ödülü makro ekonomideki çalışmaları nedeniyle almamıştı) için sözü dinlenen iktisatçılar uzun vadeli faizlerin bu denli düşük olduğu bir ortamda bütçe açıklarının daha da artırılmasının tam zamanı olduğunu ileri sürüyorlar.
Mali piyasaları daha yakından takip edip para politikasının sınırlarını dikkate alan Ken Rogoff gibi iktisatçılar parasal genişlemenin bundan sonra fazla bir fayda getirmeyeceğini ileri sürüyorlar. Aksine, artan emtia fiyatları yoluyla ekonomik büyümenin olumsuz etkilendiği görüşündeler. Küresel düzeyde artan likidite ile gelişmekte olan ülkelere giden uluslararası sermayenin sorunlar yarattığını vurguluyorlar. Bu iktisatçılar da kısa dönemde bütçe açığının artabileceğini, ama orta-uzun dönemde borç düzeyinin dikkate alınmasının gerekli olduğunu söylüyorlar.
Tüm iktisatçılar kısa dönemde yüksek bütçe açığının gerekliliğini kabul ediyorlar. Parasal genişleme konusunda tereddütler var. Amerika borçlanabildiği sürece bütçe açığı vermenin hiçbir zararı yok diyenler çoğunlukta. Bu görüş çok tehlikeli.

PARASAL GENİŞLEME İŞE YARAMAZ
Ekonomi politikaları oluşturulur iktisatçıların dikkat etmesi gereken çok önemli bir nokta var: Kamu sektörünün ekonomideki ağırlığı az olan ülkelerde kamu harcamalarını artırmak arzulanan ölçüde toplam talep artışına neden olmuyor, ama özel kesimin talebini olumsuz etkileyerek Keynezyen görüşün tersine bir sonuç doğurabiliyor.
Bunun aksi de doğru. Kamu sektörünün ekonomideki ağırlığı yüksek olan ülkelerde kamu harcamalarını aşırı kısmak ciddi boyutlarda toplam talep düşüşüne neden olurken, kamu harcamaları yoluyla gelir yaratan özel kesimin de talebini olumsuz etkiliyor.
Amerika'da özel kesim talebinin arzulanan düzeye gelmemesinin en önemli nedeni artan devlet borçlarının ileride daha yüksek vergilerle yine özel kesim tarafından ödeneceğine yönelik beklentiler. Amerikan İdaresi devlet borçlarının orta-uzun dönemde nasıl aşağı çekileceğine yönelik inandırıcı bir programı yürürlüğe koymadan özel kesim talebini arzulanan ölçüde artırmak mümkün olamayabilecek. Daha borç limitini artırma konusunda anlaşamayan siyasetçilerin verdiği görüntü de beklentileri olumlu etkilemiyor.
Devlet borçlandıkça, özel kesim borçlarını geri ödemeye çalışıyor. Faizlerin düşüklüğü sonucu etkilemiyor. Konut piyasasının yerlerde sürünmesinin önemli bir nedeni de bu. Bu resmi değiştirmek için para politikasının yapabileceği fazla bir şey yok.