Advertisement

Küresel krizin en derin noktasında para ve maliye politikaları tüm dünyada uyum içinde götürüldü. Maliye politikası gevşetildi. Enflasyon tehdidi diye bir şey kalmayınca, merkez bankaları tarihlerinde görülmemiş miktarlarda para basıp faizleri indirebildikleri kadar indirdiler. Siyasi otoriteler açısından görünüm kötüydü, ama politikalar siyasi rant yaratacak yöndeydi. Para basmak ve para harcamak birbirine uygun düştü. 2010 yılının ikinci yarısından sonra durum değişti. Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, bazı ülkelerde enflasyon başkaldırmaya başladı. Merkez bankaları siyasi otoritelerin gözünde sevimsizleşmeye başladı. Önümüzdeki dönemde siyasi otoriteler ile para otoriteleri arasında soğuk savaşın başlaması çok olası. Bunun işaretleri gelmeye başladı bile. Birinin yaptığını diğerinin bozacağı bir ortama giriyoruz.

AVRUPA VE AMERİKA
Soğuk savaşın en çetin geçeceği yer galiba Avrupa olacak. Euro’nun patronu Avrupa Merkez Bankası (ECB) artık borç krizi içindeki ülkeleri taşıyamayacağını söylüyor ve Euro’nun namusunu kurtarmaya çalışıyor. Siyasiler ise kendi namuslarını kurtarmak için sorunun üzerine para dökmek istiyorlar. Yatırımcıların elini taşın altına koymalarını istiyorlar. Bu arada Euro Bölgesi’nde enflasyon başını kaldırıyor. ECB enflasyonla mücadeleyi öncelikli hedef seçerek Euro’nun sarsılan itibarını kurtarma peşinde. Avrupa’daki politikacılar ise Euro Bölgesi’nin dağılmasını önlemeye çalışıyorlar. ECB kısa vadeli faizleri artırma sürecine girdi. Faiz artırımları borç krizi içindeki ülkeleri daha da kötü yapacak. Yunanistan’da on yıl vadeli tahvillerin faizi yüzde 17’yi aştı.

İki yıllık borçlanma faizleri yüzde 25’in üzerinde. Euro faizlerinin artması Yunanistan’ın borçlarını çevirmesini daha da olanaksız hale getiriyor. ECB buna ben çare bulamam diyor. Son elli yıldır hiçbir gelişmiş ekonomide siyasi otorite ile para otoritesi arasında böylesine bir çelişki yaşanmamıştı. İngiltere’de bütçe kısıntılarının sonuçlarını görme pahasına ucuz para dönemi devam ettirildi. Yıllık enflasyon yüzde 4.5 oldu. Enflasyon hedeflemesinin adı kaldı, kendi rafa kaldırıldı. İngiliz Merkez Bankası’nın (BofE) dayanma gücü galiba bitti. Bu sıralarda BofE’dan neredeyse herkes politika faizlerinin neden hemen artırılması gerektiği konusunda makaleler yazıyor, konuşmalar yapıyor. İngiltere’de de siyasi otorite ile para otoritesi arasındaki normalden uzun süren “balayı dönemi” bitmek üzere. Japonya’da balayı devam ediyor. Çünkü, Japonya’da ekonomik büyüme teklerken, enflasyon baskısı tedirgin edecek boyutta görünmüyor. Buna karşılık Amerika’da ekonomi durgunluk sinyalleri verirken enflasyon başını kaldırma eğilimine girdi. Şimdi, FED’in enflasyon hedeflemesine geçip enflasyon beklentilerini yönlendirmesi gerektiği konuşuluyor. Başarabilirlerse, bu Amerikan Hazine’si için iyi bir haber değil.

BİZDEKİ DURUM
Bizde balayı döneminin bitip bitmeyeceğini şimdiden kestirmek zor. Siyasi otorite Merkez Bankası’nın bugüne kadar yaptıklarından pek bir memnun. Ama, sonuç arzulandığı gibi olmuyor. Cari işlemler açığı hızlanarak devam ediyor. Yüzde 4’ün altına inen enflasyon yüzde 7’nin üzerine sıçramış durumda. Merkez Bankası’nın yükselen enflasyon karşısında cari işlemler açığının önlenemeyen yükselişine karşı para politikası faizini yakın bir gelecekte artırması beklenmemeli. Böyle bir şey yaparsa, piyasalara para politikasının siyasileştiği izlenimi vermiş olur. Politika faizini artırmak için seçimlerin beklendiği izlenimi faiz artırımından beklenen yararın çok üzerinde zarar doğurur. Ama, yıl sonuna doğru politika faizinin artması kaçınılmaz olabilir. O noktadan sonra siyasi otorite ile para otoritesi arasındaki balayı bitmiş olur.

BALAYI BİTMEZSE NE OLUR?
Enflasyon içinde debelenip dururuz. Birilerinin düdük çalıp yüksek cari işlemler açığının finanse edilemeyecek bir ortamın yaratılmasını bekleriz.