Advertisement

Küresel krizle beraber Amerika'da maliye ve para politikaları küçümsenmeyecek boyutta gevşetilmişti. Maliye politikalarındaki gevşeme hem bütçe açıklarının hem de borçluluğun sürdürülemez düzeyde artması anlamına geldi.
Kongre'de sandalye dağılımı Cumhuriyetçilerin lehine değişmesiyle artan bütçe açıkları ve "borç sorunu" siyasi tartışmaların odağı haline geldi. Borç limitinin artırılması gerektiğinde, Obama İdaresi liderliğindeki Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin bütçe açıklarının azaltılması yönündeki at pazarlığı kızıştı. Sonunda, borç limiti artırıldı, ama maliye politikalarının bundan daha fazla gevşetilmesi olanağı da kalmadı.
Pazarlıklar sonucunda yeni vergi getirilmesi gündemden çıkarıldı. 2012 yılından başlayıp 2014 yılından sonra artan bir harcama kısıntısı programı yapıldı. Maliye politikasında sıkılaştırmaya gidilirken, ekonomik büyümenin teklediği yönünde gelen işaretler de artıyor. Demokratlara yakın birçok iktisatçı maliye politikasında sıkılaştırmaya gitmenin zamansız olduğunu tartışıyor. Obama İdaresi'nin maçı kaybettiği havası yayılıyor.

RESESYON İÇİNDE BÜYÜME!
Gerçekten de, Amerikan ekonomisinde büyüme yıllık yüzde 1'in altına geldi. Bu düzeydeki bir büyüme yeni istihdam yaratmıyor, işsizlik oranı artıyor. Son verilere göre, işsizlik oranı yüzde 9.2 oldu. Altı ay önce, işsizlik oranı yüzde 9'un altına gelmişti. Teknik olarak bu duruma "resesyon" denemez. Ama, işsizliğin arttığı bir dönemde düşük büyüme performansı belki "resesyon içinde büyüme" olarak adlandırılabilir! Amerika şimdi böyle bir olguyu yaşıyor.
Bir yanda ekonomik büyümenin teklemesi, diğer yanda maliye politikasının devreden çıkması, para politikasının sorumluluğunu artırıyor. Yeni bir parasal genişleme için zemin hazırlıyor. Geçen yılın ikinci yarısında Amerikan Merkez Bankası (FED) deflasyon tehdidini bahane ederek ekonomik büyümeyi hızlandırmak için 600 milyar dolarlık bir Hazine bonosu alım programını devreye sokmuştu. Buna ikinci parasal genişleme (QE2) denmişti. Program bu yılın haziran ayında bitti. Arzulanan sonuçların alındığı söylenemez.
FED'in beklentisi yılın ikinci yarısında Amerika'da ekonomik büyümenin yeniden toparlanacağı yönündeydi. Temmuz ayına kadar gelen veriler bu beklentiyi doğrulamadı. Ağustos ayında da benzer, hatta daha kötü verilerin gelmesi durumunda FED'in üçüncü parasal genişleme programı (QE3) açıklaması söz konusu olabilecek. Enflasyonun hâlâ FED'in tolerans sınırları içinde olması bu beklentiyi daha da güçlendiriyor.

BİZİM İÇİN OLUMLU
Dünyada ucuz para dönemi devam edecek gibi görünüyor. Yatırımcılar açısından tüm sorunlarına rağmen Amerikan Hazine bonosu hâlâ cazip durumda. On yıl vadeli bonoların faizi yüzde 2.7'ye kadar düştü. Daha yüksek getiri isteyen yatırımcılar özel kesim tahvillerine kaymaya başladı. Para ucuzladıkça yatırımcıların risk tercihleri de daha fazla risk alma yönünde değişiyor.
Bu gelişmeler Türkiye açısından olumlu. Yüksek dış kaynak gereksinimi ile büyümesini sürdürebilen Türkiye ekonomisi açısından uluslararası yatırımcıların risk iştahının artması dış kaynak teminini kolaylaştıran bir unsur. Eğer ekonomide gerçekten bir iniş istiyorsak, Amerikan ekonomisinde yaşanan gelişmeler inişin yumuşak olmasını sağlayabilecek bir katalizör görevi görebilir.
Amerika'da ise orta dönemde enflasyonun artması şaşırtıcı olmayacak. Ekonomik büyüme ve istihdam artışı için "biraz enflasyon" artık Amerikan politika yapıcıları için çok daha çekici hale geliyor.