Advertisement

Türkiye ekonomisinin yüksek düzeyde sürdürülebilir bir büyüme eğilimini yakalayabilmesi için üç çok önemli reform alanı var: Vergi yapısının değiştirilmesi, iç tasarrufların artırılması ve işgücü piyasasının esnek hale getirilmesi.
Reformların üçü de eski alışkanlıkların değişmesi ve ekonomik konulara farklı bir bakış açısıyla yaklaşmayı gerektiriyor. Vergi reformu kamu maliyesinin sağlam temeller üzerine oturmasını sağlayacak. İç tasarrufların artırılması ekonomik büyümeyi cari işlemler açığına endeksli olmaktan kurtaracak. İşgücü piyasasının esnek hale getirilmesi ise işsizlik sorununa çözüm olacak.

VERGİ REFORMU
Vergi reformunda hedeflenmesi gereken en önemli konu toplam vergi gelirlerinin çok daha büyük bir kısmının doğrudan gelirler üzerinden alınmasıdır. Bugün toplam vergi gelirlerinin üçte ikisi katma değer ve özel tüketim vergileri gibi dolaylı vergiler yoluyla sağlanıyor. Doğrudan gelirler üzerinden alınan vergiler ise toplamın ancak üçte biri kadar. Özellikle 2001 krizi ile birlikte gelirler üzerinden yeterli vergi toplayamayan devlet kamu finansmanını düzeltebilmek için dolaylı vergilere abandı. Artık bu yapının tersine çevrilmesi gerekiyor.
Dolaylı vergiler ekonomide kaynak dağılımının verimli olmasını sağlayan göreli fiyat yapısını çarpıtan bir vergi çeşidi. Örneğin, petrol ürünleri üzerinden alınan çeşitli dolaylı vergilerin petrol ürünlerinin ve genelde enerjinin diğer mal ve hizmetlere göre göreli fiyatını artırması yoluyla ekonomide yarattığı çarpıklık oldukça fazla. Enerji üzerindeki vergi yükü ekonominin rekabet gücünü sınırlandırıcı nitelikte.
Gelirler üzerinden alınan vergilerin daha ağırlıklı olduğu bir yapıya geçmenin yolu doğal olarak kayıt dışı ekonominin azaltılmasından geçiyor. Önce vergiye tabi gelirin tanımıyla işe başlamak zorundayız. Ardından, hangi çeşit gelir olursa olsun, elde edilen gelirin tabi olduğu vergi oranı ne olursa olsun (oran sıfır dahi olsa), tüm gelirler tüm ekonomik birimler tarafından devlete beyan edilmeli. Gelir vergisinden muafiyet asgaride tutulmalı ve farklı gelirlerin tabi olduğu vergi oranları arasında çok fark yaratılmamalı.

TASARRUF VE İSTİHDAM
İç tasarrufların artırılması reformu aslında çözüm bulunmaya çalışılan cari işlemler açığı sorununun tek ilacı durumunda. Yurtiçindeki üretimin ithalat gereksinimini azaltma formülünün cari işlemler açığını mutlaka azaltması beklenmemeli. Yapılan üretimden doğan gelir artışı ithal ürünlerin tüketimine kaydığında, ithalatın büyüklüğü değil, kompozisyonu değişebilir. Cari işlemler açığıyla yaşamaya devam ederiz. Önemli olan, üretim artışının yarattığı gelir artışının giderek daha az bölümünün tüketime gidip daha fazla bölümünün tasarrufa gitmesidir. Aksi takdirde, ihraç edecek doğal kaynakları kıt olan bir ekonomide, iç talep büyümesine dayalı ekonomik büyüme bir çeşit ithalat talebi yaratacaktır. Böyle bir ekonomi, teknoloji değişse de, bu kez ara mallar yerine tüketim malları ithal etmeye başlayacaktır.
İç tasarrufların artırılması reformu kapsamında kıdem tazminatı uygulamasının kişisel hesap düzenine dönüştürülmesi önemli bir adım olacaktır. Aynı şekilde, emeklilik sisteminin de giderek bireysel emeklilik uygulamasına dönüştürülmesi iç tasarrufların artırılmasında çok önemli bir rol oynayacaktır.
İşgücü piyasasının daha esnek hale gelmesi hem istihdam üzerindeki ücret dışı maliyetlerin azaltılması hem de işe giriş kadar işten çıkarılmanın da kolay ve daha az maliyetli olması anlaşılmalıdır. Çıkışın zor olduğu bir piyasada giriş de zorlaştırılmış demektir.
İstihdam politikası istihdam edilenleri değil, işsizleri gözeten bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bugünkü gibi, girişin kolay, çıkışın zor ve maliyetli olduğu bir sistem yaratıldığında, işsizler değil, istihdam edilenler korunuyor. Bu sistem istihdamı sınırlayan bir yapı oluşturuyor.