Advertisement

Finans piyasaları kötüleştikçe ekonomik birimler, özellikle politika yapıcılar da panikliyor. Bu yılki IMFDünya Bankası yıllık toplantıları böyle bir döneme rast geldi. Çeşitli alanlarda çeşitli önlemler alınıyor, alınmak üzere olan önlemler ayrıntılı bir biçimde tartışılıyor, ama sonuçta hiçbir önlem tek başına ya da toplu olarak derde deva olmuyor. Gelişmiş ülkelerde yaşanan sorunlar giderek birbirinden ayrışıyor.

Amerika büyüme ve işsizlik sorunu ile boğuşuyor. Avrupa “borç sorunu” içinde debeleniyor. Gelişmiş ülkelerde bankacılık sektörü göreli olarak küçülüyor. Ekonomik birimler borçlanmalarını azalttıkça, bankaların kredileri azalıyor. Para politikasının gevşetilip piyasaya daha fazla paranın çıkması bankacılık sektörünün daha fazla kredi verebileceği anlamına gelmiyor.

Örneğin, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) uzun vadeli faizleri daha da düşürmeye yönelik aldığı önlemlerin kredi talebini artırması çok olası görünmüyor. Bankaların kredi verme kriterleri daha sıkı hale getirildi. İşsiz olanlar paraları olmadığından, çalışanlar her an işsiz kalabilecekleri korkusuyla kredi almaktan çekiniyor. Bankaların kredi verebilecekleri birimler ise kredi kullanmaktan kaçıyorlar. Bu şartlarda faizleri daha da düşürmenin bir anlamı kalmıyor. Hal böyleyken, finans sektörünü gözetlemek ve denetlemekle görevli ulusal ve uluslararası otoriteler küresel kriz döneminden aldıkları derslerle kuralları daha da sıkılaştırma peşindeler. Halbuki, bu dönem kuralları sıkılaştırma değil, gevşetme dönemi.

LİDERLİK SORUNU ÇOK ÖNE ÇIKIYOR
Bir başka çelişki ekonomik büyümenin canlandırılması konusunda yaşanıyor. Ekonomik büyümede zorlanan ülkelerin neredeyse hepsi aynı zamanda yüksek borçluluğu olan ve bütçe açıkları oldukça yüksek olan ülkeler. Çözüm olarak maliye politikalarının kısa dönemde daha da gevşetilmesi, ama orta-uzun dönem için bütçe açıklarının ve borçluluğun düşürülmesine yönelik programların açıklanması öneriliyor. Bütçe açıklarını borçluluğu daha da artırmak kolay. Ama, orta-uzun dönemde bu alanda eğilimlerin tersine döneceğine ekonomik birimlerin inandırılması zor. Bunun için inandırıcı ve kararlı bir liderlik gerekiyor. Şu sıralarda bu çapta bir liderlik gözlenmiyor. Çelişkiler içinde G-20 toplantısı yapılıyor. Piyasaları ikna edebilmek için yapılan açıklamanın olumlu etkisi yarım gün bile sürmüyor.

FED’in para politikasına yönelik aldığı karar aslına piyasaların arzuladığı ve beklediği yöndeydi. Karar açıklandığında, zararı yararından fazla oldu. FED’den yeni beklentiler oluşmaya başladı. Ama, en önemlisi, FED’in artık kurşunu kalmadığı konusundaki şüpheler yaygınlaşmaya başladı. Politika yapıcılarının çaresiz durumda oldukları izlenimi güçlendi. Bu hava içinde başlayan bu yılki IMF-Dünya Bankası toplantılarının küresel ekonomik görünümünde bir dönüm noktası olması beklenemez. Gelişmişler kendileri için bir şey yapamıyorlarsa, gelişmekte olanlar, gelişmiş ülkeler için neler yapabilirler? Belki bu tartışma daha heyecanlı olabilir.