Advertisement

Çok değil birkaç ay önce Barcelona'nın Real Madrid'i darmadağın ederek 5 gol
attığı maçı seyretmiştik. Genellikle futboldan uzak durmaya çalışan
kadınların bile bu maça ilgi duyarak izlediğini hatırlıyorum. Kolay değil;
bir tarafta 400 milyon Euro geliri olan Real Madrid, diğer tarafta 366
milyon Euro gelire sahip olan Barcelona. O akşam birkaç milyar Euro'luk bir
çarpışma izledik ekranlarda ve sahadan başı öne eğik şekilde ayrılan takım
Real Madrid oldu. Ancak, Deloitte'un yaptığı geçen yıl bu zamanlarda "Avrupa
Para Ligi" araştırmasına göre; Madrid'in gözde takımı finansal açıdan başını
en dik tutabilen spor kulübü ve bu hali ile en yakın rakibi olan
Barcelona'dan at başı önde giderken, en zengin İngiliz kulübü olan
Manchester United'a ciddi bir fark atıyor.
 
2008-2009 rakamlarına bakılırsa, Avrupa'daki en zengin 20 takımın sonuncusu
olan Newcastle United'ın 101 milyon Euro geliri varken, Real Madrid
neredeyse bu rakamın 4 katı kadar bir gelire ulaşmış durumda. Ancak, Real
Madrid'in bu başarısı bir rastlantı değil. Çünkü beşinci sezondur Madrid üst
üste birincilik elde ediyor. Manchester United bu unvanı 1997-2004 yılları
arasında sürekli elinde bulunduruyordu. 2009 yılına kadar Manchester
United'ın gerisinde olan Barcelona ise 2008-2009'da bu defa 366 milyon
Euroluk geliri ile ikinci sıraya yerleşmiş durumda. Manchester United'ın 327
milyon Euro ile üçüncülüğe düşmesi belki ilginç gelebilir ama Bayern
Münih'in son beş yıldır sürekli yükselerek dördüncü sıraya oturması da
gözlerden kaçmayacak bir gelişme oldu. Fakat, ilk üç sıraya oturan
kulüplerin haricinde Bayern Münih de dahil olmak üzere, neredeyse tüm
kulüplerin 2008-2009 sezonunda bir önceki yıla göre gelir kaybına uğradığı
görülüyor. Örneğin; Chelsea, AC Milan, Arsenal, AS Roma, Olympique Lyon,
Shalke 04, Newcastle United gibi kulüplerin gelirlerinde belki de küresel
krizinde etkisi ile ciddi düşüşler yaşandığını söylemek gerekiyor.Bir önceki
yazıda belirttiğim gibi, 2007-2008 sezonunda 111.3 milyon Euro ile on
dokuzuncu sırada bulunan Fenerbahçe'nin 2008-2009 sezonunda otuzuncu sıraya
gerilediği görülüyor.
 
Deloitte, bugünlerde yeni bir rapor daha çıkardı ve 2009-2010 rakamlarını
açıklamak üzere. Her yılın Şubat ayında açıklanan rapordan önce yapılan
araştırmaların sonuçlarına göre; Real Madrid gelirini 439 milyon Euro'ya,
Barcelona 398 milyon Euro'ya, Manchester United 350 milyon Euro'ya, Bayern
Münih 323 milyon Euro'ya çıkarmış bulunuyor. Bu yıl da Fenerbahçe,
Galatasaray ya da Beşiktaş'ın ilk 20'ye giremediği gözüküyor.
 
Basına parça parça açıklanmakta olan rapora göre, 2009 yılının kötü
etkilerini üzerinden atmış gözüken futbol kulüpleri gelirlerini de hızlı bir
şekilde arttırmış gözüküyorlar. Geçen yılın rakamlarını analiz edersek, 3
önemli gelir kaynağı göze çarpıyor. Bunlardan ilki elbette koltuk ve bilet
satışı, ikincisi ticari gelirler, üçüncüsü ise canlı yayın gelirleri.
Ülkeden ülkeye farklılık gösteren bu gelir kalemleri ile ilgili şöyle bir
açıklama yapabiliriz: Bazı futbol kulüplerinin ticari ve canlı yayın
gelirlerinin koltuk ve bilet satışından çok daha yüksek olduğunu
görebiliyoruz. Örneğin mali açıdan sıkıntıları olan Liverpool'un canlı yayın
gelirleri toplam gelirinin %40'ı, ticari gelirleri %37'sini oluştururken,
koltuk ve bilet satışı sadece %23'ünü oluşturmakta. Ancak Chelsea'ye
geldiğimizde koltuk ve bilet satışının canlı yayına neredeyse eşit olduğunu
görüp, ticari gelire göre çok yukarıda olduğunu görebiliyoruz. Hatta
Arsenal, toplam gelirin %45'ine varan koltuk ve bilet satışı ile %34'lük
orana sahip canlı yayın gelirini uzak ara geçerken, %21'lik bir ticari gelir
oranı ile dikkat çekiyor. Büyük ihtimalle R.Madrid ve Barcelona'yı merak
etmişsinizdir: Her iki kulübün de (şaşıracaksınız ama) maç günü gelirleri
toplam gelirlerinin %25-26 civarında. Ancak canlı yayın gelirleri, toplam
gelirlerinin %40-43'ü arasında bulunuyor. Ticari gelirler ise %30-35
nispetinde. Manchester United'ın bu açıdan bakıldığında diğer zengin
kulüplere göre daha dengeli bir dağılım içerisinde olduğu gözlerden
kaçmıyor.
 
Şunu hatırlatmak gerekiyor; Manchester United'ı bu sağlıklı yapısına
kavuşturan kişi futbolun efsane ismi olan Peter Kenyon. Manchester United'ın
bugünkü sağlıklı yapısına kavuşması Sir Alex Ferguson'ın istifadan dönerek
uzun vadeli bir kontrat imzalaması, hep Peter Kenyon'ın başarıları arasında
yer aldı. Peter Kenyon'un, Chelsea'nin de dünyanın en zengin kulüpleri
arasında yer almasını sağladığını da söylemek gerekiyor. Barcelona'nın
arkasındaki başarı da futbol pazarlamasının saygın ismi Esteve Calzada'dır.
Bugün Barcelona yıllık 400 milyon Euro'luk bir gelire ulaşmışsa Calzada'nın
payı büyüktür. İşin ilginç tarafı, ne Kenyon ne Calzada'nın profesyonel ya
da amatör anlamda futbolculukları yoktur. Ancak futbol ekonomisini çok iyi
bilirler ve gösterdikleri başarı ile futboldaki klişe yaklaşımları yok
etmişlerdir.
 
Son olarak şunu da hatırlatmak gerekiyor. Kenyon ve Calzada, 2010 yılında
yapılan Galatasaray'ın seçimli genel kurulunda Adnan Polat'ın karşısındaki
listenin yanında yer alacaklarını ve yeni bir vizyonla Galatasaray'ı Avrupa
para ve başarı liginde üst sıralara yerleştirmek için çalışacaklarını
söylemişlerdi. Geçen yılın Mart ayında Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde
2000'i aşkın davetliye bu iki olağanüstü insanı tanıtma fırsatını
yakaladığım için fevkalade mutlu olmuştum. Bu iki efsane ismin İstanbul'a
kadar gelip, Galatasaray için çalışacaklarını söylemelerine rağmen
Galatasaray'ın Genel Kurulu geleneksel hoşgörüsünü göstererek eski
paradigmayı temsil eden Sn. Polat'ı seçti ve aslında çok önemli bir fırsatı
da tepmiş oldu.
 
Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi; Türkiye Süper Ligi takımlarının,
zenginler kulübünün en son sırasında yer alan üyesine bile bir hayli uzaktan
bakmaları kimse için şaşırtıcı olmamalı.