Advertisement

Bu köşede yazdığım yazılar bazılarını incitiyor olabilir. Ancak dikkat ederseniz,  içinde matematiğin olmadığı muğlak analizler yapmıyorum. Mesela transferde harcanan paraların karşılaştırılmasından, kulüplerin yönetim biçimlerine, zarar miktarlarından, lig sıralamasında sürekli aşağıya düşmeye kadar her öne sürdüğüm argümanın içinde sayısal bir ayrıntı var.

Bana göre, 100 yıllık bir Süper Lig Kulübü'nün transferlerde sürekli para harcamasına rağmen son 4 yılda liderlikten 10. sıraya düşmesini "olumlu" şekilde yorumlamak gerçeklerden uzaklaşmak anlamına gelir. Bir bilim insanı bazı insanlar kırılmasın diye ya da bazılarının menfaatleri doğrultusunda kötü olanı iyi, iyi olanı da kötü gösterme hakkına sahip değildir. Toplumu ilgilendiren olaylar için yanlış giden işlerin sürekli olarak altını çizeceği gibi, genelde kabul görmüş ve "iyi" diye adlandırılan gelişmeleri de sorgulayabilir. Objektif olmak da, suya sabuna dokunmadan yazı yazmak değil, "dünya karması" gibi ekip kurup başarısızlığı kendi içinde arayacağına sağa sola saldıranları öne çıkararak  göstermektir.  Bu dünyanın çok önemli bir ayrıntısı vardır: "Gerçek, önünde sonunda ortaya çıkar".

Tabii, tüm zamanların en başarısız spor kulübü yöneticiliğini yapanların da, tek tük de olsa yaptıkları doğru işlerden burada bahsetmemiz onları koruyor ya da kolluyor anlamına gelmemeli. Maalesef Türkiye'de "objektif" olmak bir moderatörün ortada oturup aynı konuda farklı fikirde olanları kavga ettirmesi manasına geliyor. Halbuki objektif olmak, bir konunun menfaat tarafı olmayan ama o konuda farklı çözüm önerilerine sahip olan insanları konuşturmaktır. Dolayısıyla bu köşede "objektiflik" kelimesini bu çerçevede izleyeceksiniz. İşin merkezinde ekonomi olduğu için de tartışmaların sonucu "o programlarda" olduğu gibi ortada kalmayacak, kesin olarak "iyi" ve "kötü" ortaya çıkacak. Zararda olan yapının yöneticisi "hayır, zararda değiliz" dese inanır mısınız? Sonuçta kar-zarar işi matematik işidir ve kesindir.

Neyse ki, UEFA 2000'li yılların başında geliştirdiği ancak 2012 sonunda devreye sokacağı kriterlerle, bizim gibi doğruyu ortaya çıkarmak için çalışanların işini kolaylaştıracak gibi gözüküyor. İçinde lisanlama kriterlerinden finansal kriterlere kadar birçok şartın bulunduğu bir kurallar manzumesi geliyor. Bu kurallara uymayanlar UEFA dahilinde yarışma şansı bulamayacaklar. UEFA bu kriterlerin uygulanması için en büyük sorumluluğu federasyonlara yüklemiş durumda.

Dolayısıyla, federasyonların siyasetten uzak "özerk" kurumlar olması gerekiyor. TFF kendi yasasını çıkartarak bu konuda son derece önemli bir adım attı. Ancak Türkiye'deki Profesyonel futbol kulüplerinin dernek hüviyetinde olması ve bu nedenle yöneticilerin Türk Ticaret Kanunu'ndaki sorumluluklardan hiçbirini taşımaması, TFF'nin işini son derece zorlaştıran bir durumdur. İşin ilginç tarafı, spor kulüplerinin yöneticileri, Genel Kurul Üyelerine hesap vermeden iştirakler kanalıyla yaptıkları faaliyetler için de Türk Ticaret Kanunu'ndaki hükümlere sığınıyorlar. Dolayısıyla kulüp ana hissedar olsa bile, kulüp üyeleri iştiraklerde olan bitenler ile ilgili söz sahibi olamıyor. Bu nedenle kulüp yöneticileri faaliyetlerin büyük bir kısmını iştirakler üzerinden yapıyor.

UEFA Kriterleri geldiği zaman bu iş böyle olamayacak. Spor Toto'nun sezon başında yaptığı bilgilendirme toplantılarında, mali yapısı düzgün olan kulüplerin bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olduğunu gördüm. Neredeyse tüm kulüpler fazladan gelecek 1 kuruşun hesabını yapar durumdaydı. Gerçekten de sayılamayacak kadar çok kulübün vergi, SGK ve 3. şahıslara ciddi büyüklükte borçları var. Gelirlerine sürekli temlik koyuluyor ya da haciz geliyor. Bu sadece Türkiye'de yaşanan bir durum değil.

İşte bundan dolayı UEFA, Avrupa Arenası'nda yarışacak kulüpler için son derece sert ama bir o kadar da akılcı kriterler getiriyor. Burada hedef, kulüplerin standartını yükseltmek, genç sporcuların eğitimi ile ilgili pozitif bir şablon tutturabilmek, külüplerin mali ve idari anlamda "çağdaş" olarak tarif edilen bir anlayışla yönetilmelerini sağlamak. Nihayetinde, daha fazla kulübün UEFA Müsabakalarında yer alması hedefleniyor. Kim bilir belki de hedef, bir "Avrupa Ligi". Bu ligde oynayabilecek güçte olan kulüplerin ise tarifi büyük bir ciddiyetle yapılmakta. UEFA "şeffaflık ve kredibiliteye" büyük önem veriyor ve sürekli olarak dokümanlarda bu iki özelliğin altı çiziliyor.

UEFA Kupaları'nda oynamak isteyen ancak, mali işler sorumlusu, sağlık sorumlusu, fizyoterapist, basın sorumlusu, güvenlik sorumlusu ve güvenlik görevlileri, taraftar ilişkileri yöneticisi, A Takım yardımcı antrenörü, altyapı sorumlusu, genç takım antrenörleri olmayan kulüpler saf dışı kalacak. Bu yöneticileri de "dostlar alış verişte görsün" şeklinde atamak mümkün değil. Bunun için de UEFA'nın koyduğu standartlar var. Daha bitmedi, mali şartlar daha da ciddi.

Kulüplerin hepsi, iştirakleri dahil tüm mali yapılarını net bir şemayla federasyonlara teslim etmek zorunda kalacaklar. Bu bilgiler kamuya açık ve şeffaf olacak. Bugün olduğu gibi asıl parasal işlerin döndüğü iştiraklerin mali tablolarını saklamak mümkün olmayacak. Oyunculara, primler dahil ödenen tüm paralar şeffaf olacak ve beyan edilecek. Oyuncuların alım-satımından, stad gelirlerine ve naklen yayın gelirlerine kadar herşey açık ve net olacak. Olmazsa, son 10 yılın moda deyimiyle "annenizin liginde" hayata devam edilecek. UEFA kapısı kapalı olacak. Şimdi sıkı durun, bundan da önemlisi geliyor.

Kulüp ve İştiraklerin mali tabloları bağımsız denetçiler tarafından incelenecek ve raporlanacak. Hem de gerçekten bağımsız. Başkan'ın şirketlerini denetlerken, "hadi kulübü de denetle" diye görevlendirilmiş olanlar değil. Bu arada mali yıl haricinde istendiği an "ara dönem" mali tablolar da verilecek, bunlar da bağımsız denetimden geçmiş olacak. Mali tablolarda belirtilmiş rakamlardan daha fazla ne oyunculara ne de personele ödeme yapılmayacak.  Eğer bağımsız denetçi, raporlarda endişe verici bir gelişme olduğunu belirtmişse ya da işletme sermayesi eksiye dönmüşse, UEFA tarafından oluşturmuş olan "Kulüpler Gözleme Birimi" tarafından gerekli müdahale yapılacak. Eğer olumsuz gidişat devam ederse müsabakalardan men cezası gelecek. Bitti mi sandınız? Bitmedi, şimdi daha muhteşemi geliyor.

Futbol kulüpleri esas faaliyetlerinin sonucunda mali açıdan mutlaka bir "başabaş" durumuna ulaşması gerekecek. Açıktan gelecek ya da futbol ile alakalı olmayan gelirlerden elde ettiği bir kaynak ile başabaş gelmesi UEFA tarafından kabul edilmeyecek. Ancak amortisman gibi nakit gerektirmeyen giderler bu hesaplamanın dışında tutulacak. UEFA tarafından belirlenmiş standartlara göre yapılan incelemenin sonunda mali tablolar Euro cinsinden kabul edilemeyecek bir şekilde başabaş noktasından negatif şekilde uzaklaşmışsa, İzleme Birimi acil olarak toplanarak Kulübün geleceği hakkında karar verecek. Tabii, başabaş noktasından uzaklaşma ile ilgili UEFA "kabul edilebilir" durumlar da belirlemiş. Ancak, onların da son derece matematiksel olduğunu ifade etmem gerekiyor.
 
Peki UEFA ne demek istiyor? Çok basit: Sorumluluk taşımadan etrafa paralar saçarak, olmadık oyuncuya olmadık paralar veren ya da bir oyuncuyu rakibine kaptırmamak için lüzumundan fazla para vererek piyasanın dengesini bozan, tribünlere oynayıp sürekli zararda olan, siyasi çıkarlar uğruna basiretli şekilde yönetilmeyen kulüpleri kapı dışarı etmek istiyor. Haksız da değil. Ben kendi adıma şunu düşünüyorum: 2015'te 82 milyon nüfusa sahip olacak bir Türkiye'nin hala 10 milyon nüfuslu ülkelerden büyük paralara oyuncu transferi yapar halde olmaması gerekiyor. Kendi yıldızlarını bir türlü yaratamayan Türk futbolunun sürekli olarak cari işlemler açığına katkı yapması, içler acısı bir durum.

Sonuç olarak, benim "yaşasın" diye karşıladığım bu kriterleri başta Süper Lig Kulüpleri dahil TFF'ye bağlı neredeyse tüm profesyonel kulüpler "eyvah" diye karşılayacak. Acaba kaç tanesi yaklaşan tehlikeyle ilgili bilgi sahibidir merak ediyorum. İçlerinden birkaç tanesi koşar adım kulüplerini adeta bir şirket gibi UEFA standartlarına getirmeye başladılar ama % 99'u, en büyükler dahil UEFA'ya karşı hesap veremeyecek durumdalar. Bunu da kim alınırsa alınsın "objektif" olarak söylemek zorundayım. Sonunda işin ucunda matematik var.