Son zamanlarda en popüler ikinci spor dalı olan basketbol ile ilgili yazıların sayısını artırmaya karar verdim. Makalelere gelen yorumlardan da böyle bir talebin olduğunu görüyorum.
Her şeyden önce, Türkiye'nin Dünya Basketbol Şampiyonası'nda kendi evinde elde ettiği ikincilik bir kenara bırakırsa, camiaların yaptığı önemli yatırımlara rağmen istikrarlı bir çizgi oluşturmadığını söylemek gerekiyor. Bir önceki yazımın başlığı olan soru burada da geçerli: "Rekor mu, İstikrar mı?"
Eğer ev sahibi olmasaydık, Dünya Basketbol Şampiyonası'na katılıp katılamayacağımız konusundaki tartışmaları bir kenara bırakalım. Şampiyonada mücadele eden Milli Takımımız turnuvaya son derece iyi motive olmuştu. Tabii bir hatırlatma yapmakta fayda var: Türk Spor Tarihi'ne baktığında bu tip başarılardan sonra ciddi başarısızlıkların geldiği görülüyor. Bu nedenle analize asıl mecramız olan Avrupa Basketbolu'ndan başlamaya karar verdim.
Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın tarihi 1935 yılına kadar geri gidiyor. Ancak istikrarlı şekilde iki yılda bir organize edilmesi 1947 yılında başlamış. Bir başka işlevi de Olimpiyatlar ve FIBA Dünya Şampiyonası için bir eleme niteliği taşımasıdır. Eskiden 16 takımın mücadele ettiği Eurobasket Şampiyonası'nda artık 24 takım mücadele edecek. Bu takımlar 4 gruba ayrılıyor ve takımlar karşılıklı iki kez oynuyorlar ve sonunda grup birinciler direkt olarak Eurobasket'e katılırken, ikinciler arasından en iyi üç takım ve ev sahibi ile beraber 8 takım turnuvada oynamaya hak kazanıyor. Geri kalan takımlar oldukça zorlu eleme grubu maçlarından sonra turnuvada oynamaya hak kazanıyorlar.
Turnuva tarihine bakıldığında 14 kere şampiyon olan Eski Sovyetler Birliği takımı tüm zamanların rekorunu elinde tutuyor. Eski Yugoslavya hemen ardından 5 şampiyonlukla geliyor. Litvanya ve Sırbistan 3 kez, İtalya ve Yunanistan 2 kez kazanmışlar. Türkiye'nin bu turnuvada 2001 yılındaki 2.'liği haricinde önemli bir başarısı yok. Mısır bile 1949 yılında bu şampiyonayı kazanmış. Umutlarımız bu yıla kaldı. 2011 yılındaki şampiyona'ya katılmaya hak kazanmış durumdayız.Bugüne kadar 2001 yılındaki 2.'liğimiz haricinde 4.'lük, 6.'lık, üç defa 8. ve diğer zamanlarda da 11, 12 ve 13. olmuşuz. İlginçtir; Yunanistan'ın başarılı olduğu yıllarda biz nal toplamışız. Bizim başarılı olduğumuz az zamanda ise Yunanlılar kötü performans göstermişler. Bu durumun tek istisnası 1949 yılında Yunanlılar'ın üçüncü olduğu turnuvada Türkiye'nin 4. olması. Her iki ülke 1979 yılından sonra iyiden iyiye birbirlerine ters performans göstermişler.
Oyuncu bazında da bir analiz yapalım. Bir müsabakanın sıkıştığı yerlerde durumu kurtaranlar hep ekstra işler yapan oyuncular olmuştur. Eurobasket'teki performansımızın kalıcı olmamasının sebebi burada da net olarak anlaşılıyor. Hep en skorer hem de en değerli oyuncu kategorisinde tüm Eurobasket Tarihinde sadece bir Türk oyuncu bulunuyor. Mısır'ın şampiyon olduğu 1949 yılında Türkiye 4. olurken, Hüseyin ÖZTÜRK hen 19.3 maç başına ortalama sayıyla hem en skorer oyuncu olmuş hem de en değerli oyuncu seçilmiş. Bu sayı ortalaması, sonradan Eurobasket'te en skorer oyuncu ünvanını alan Pau GASOL, Alberto HERREROS'un ortalamalarından daha yüksek. Onu da belirtelim.
Hüseyin ÖZTÜRK, 1928 Çorum doğumlu bir basketbol efsanesi. Türk Basketbolu'nun en önemli isimlerinde biri olan ÖZTÜRK 1939-1948 yılları arasında 45 ribaund ve 60 sayı ortalamasıyla oynayarak bir fenomene imza atmıştır. Bize gelen haberlere göre şu an Çorum'da bulunan ÖZTÜRK, Basketbol Emekçileri Sendikasına başkanlık yapmaktadır. Kendisine bu köşeden saygılarımızı sunuyoruz. 1949 yılındaki Türk Milli Takımı'nda Galatasaray'ın eski Başkanı Prof. Dr. Ali URAS ve Yalçın GRANİT gibi birçok kıymetli ismin de bulunduğunu hatırlatalım. Türk Bayrağını hak ettiği şekilde temsil eden tüm Milli Takım oyuncularımızı da aynı şekilde saygı ile selamlıyorum.
Türkiye'nin Dünya Basketbolu içinde söz sahibi olabilmesi için sadece NBA'e oyuncu ihraç etmesi yetmiyor. Çünkü ABD Basketbolu başarı açısından değil parasal açıdan önderlik yapıyor. FIBA sıralamasında 1. sırada olmasına rağmen son 16 Dünya Şampiyonasında 4 kere birinci olabilmiş.Üç kere de finalde kaybetmiş. Yugoslavya, eski hali de dahil 5 kere şampiyon olmuş. Geçen yıl Ekim Ayında Barcelona, herkesin hayranlık duyduğu LA LAKERS'ı 92-88 yendi. "En mükemmel basket Amerika'dadır" yaklaşımının doğru olmadığına bir kanıt daha.
Şaka yapıyorum sanmayın: Türkiye'nin Avrupa Arenası'nda şu ana kadarki en büyük başarısı THY'nin 15 Milyon Euro vererek Euroleage'e "Türkiye" ismini yerleştirmesi oldu. Tarihsel anlamda ise 1991-92 sezonunda Final-Four'a ev sahipliği yapmamız haricinde finallerde ismimizi duyuramamışız. Takım bazında olmasa da, İbrahim KUTLUAY'ın 1998-99 Euroleage'inde 21.4 sayı ortalamasıyla en skorer oyuncu olarak birinci olduğunu söyleyelim ve hakkını teslim edelim. Hüseyin BEŞOK'un 1999-2000'de, Mirsad TÜRKCAN'ın da üst üste 2001-2002 ve 2002-2003'de ribaund kralı olduklarını da hatırlatalım. Ömer AŞIK da 2007-2008'de yaptığı bloklarla birincilik kürsüsüne oturmuş. 2000 yılından bugüne bakarsak "en"ler kategorisinde Euroleage'in ribaund şampiyonu, açık ara Mirsad TÜRKCAN gözüküyor. İbrahim KUTLUAY'ın, Yunanistan'da oynarken "en değerli oyuncu" ünvanını aldığını hatırlatalım.
Bu bahsettiğimiz oyuncular haricinde maalesef NBA'de oynayanlar da dahil olmak üzere hiçbir oyuncumuz Milli Takım yada kulüpler düzeyinde müsabakalarda herhangi bir klasmana girememişler. NBA'deki Türk Oyuncuların da sayı atma, riboud alma veya blok yapma ile ilgili sıralamalarda gözükmediğinin altını çizelim. Tabii, Mehmet OKUR'un 2007 NBA All-Star maçına seçildiğini hatırlatalım, 2004'te de NBA Şampiyonu olan takımda yer alıyordu. Hidayet TÜRKOĞLU 2008'de "kendini en çok geliştiren oyuncu" ünvanını almıştı. Şu ana kadar yedi Türk oyuncu NBA'de oynamaya hak kazanmış. İbrahim Kutluay ve Mirsad Türkcan bıraktığı için, 5 oyuncu ile yola devam ediyoruz. Draft edildiği halde hiç oynayaman bir oyuncu da var.
Buradan yola çıkarak, en çok para harcanan spor dallarından biri olan basketbolda saman alevi gibi gelen başarıların ardından gelen başarısızlıkların sadece takım düzeyinde değil, oyuncu düzeyinde de yaşanan istikrarsızlıklardan kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sene Efes Pilsen ve Fenerbahçe'nin fırtına gibi başladıkları Avrupa maçlarında, bir anda ters rüzgara yakalanmalarının sebebi de bu. Hem antrenör hem de oyuncu düzeyinde tutarlı bir grafik yakalayamıyoruz. İşin gerçeği ara sıra havasında olduğu için son saniyede maç çeviren Türk oyuncular var ama daha çok yabancı oyuncuların gücü hissediliyor.
2002 yılına kadar oynanan Korac Kupasında Efes Pilsen'in 1996 yılındaki şampiyonluğundan sonra, 1997'de Tofaş'ın ikinciliği haricinde bir etkinliğimiz yok. Efes Pilsen'in 1993'te Avrupa Kupası ikinciliği ve 2000 yılında Euroleage üçüncülüğü var. Modern zamanlarda Euroleage Final Four'ların hiç birinde yer alamamışız. En fazla çeyrek finale çıkabilmişiz. 'EuroChallenge' adı verilen 3 numaralı kupada birşeyler yapmaya çalışmışız, o kadar.
Sonuç olarak, Türk Basketbolu için önümüzdeki dönem son derece önemli bir dönemeç olacak. Eldeki rakamlara bakarak Türk Spor'unda takım bazında en mühim zaferlerin 1995-2000 döneminde kazanıldığı anlaşılıyor. Milli Takım bazında ise ev sahipliğinin verdiği avantajla kazanılan bir dünya ikinciliği var. Bundan sonraki dönemde hem takım bazında hem de Milli Takım olarak ortaya konacak performans, istikrarsız günleri geride bırakıp bırakmadığımızı gösterecek.
Önemli Not: Türkiye Basketbol Federasyonu'nun internet sitesini hem çok karışık hem de tarihçe açısından çok zayıf buldum. Yazıların fontlarından renk seçimlerine kadar kurumsal bir görüntü vermiyor. Türkiye Futbol Federasyonu'nun internet sitesini örnek alsalar iyi olur diye düşünüyorum.