Advertisement

İnanın bu yazı Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, "dostlar alışverişte görsün" şeklinde yazılan bir yazı değil. Kaleme almaya başladığım tarih 8 Mart ama, konumuz ne kadın hakemler, ne de kadın futbolcular. İngiliz Premier Leage takımlarının başında gelen Arsenal Kulübü'nün % 15.9 ortağı olan Lady Nina Bracewell-Smith'ten bahsedeceğim.

Eğer sinema dünyasını yakından takip ediyorsanız, İngiltere'de kadın haklarıyla ilgili mücadeleleri anlatan filmleri mutlaka seyretmişsinizdir. Avrupa'da ise kadınlar özgürlüklerini elde edebilmek için İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar uğraştılar durdular. Övünmek gibi olmasın ama Türkiye'de kadınlar seçme ve seçilme hakkı dahil olmak üzere birçok hakkını İsviçre'den önce elde ettiler. Tabii, demokrasiyi sadece siyasi olarak değil sosyal anlamda da benimsemekte zorluk çektiğimiz için, kadınlarımızın özgürlükleri daha fazla ileri gidemedi. Kafalar geri olunca kanunların ileri olması bir değişiklik yaratmıyor. Yine de İsviçre, Fransa ve İtalya'dan önce kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuştuklarını burada ifade etmem gerekiyor. Türkiye'nin bu konuda hakkını teslim etmeliyiz. Ulu Önder'e bir kere daha minnettarız.

İngiltere'ye dönersek, hemşirelik okulunun bile 1920'lerde açılabildiği ve sportif faaliyetlerde sürekli geri tutulan İngiliz Kadınları, 1830'larda başlattıkları "hak arama ve özgürlük" serüvenini ancak 1930'lara doğru tamamlayabilmişler. Yani bir yüzyıl boyunca mücadele etmişler. Lady Bracewell-Smith bu mücadelelerin çok geride kaldığı 1955 yılında Hintli bir diplomatın kızı olarak Yeni Delhi'de dünyaya geliyor. Arsenal'in hem hisselerinde hem de yönetiminde pay sahibi olmuş olan Sir George Bracewell-Smith'in mirasçısı olan oğlu Sir Charles Bracewell-Smith ile 1996 yılında yaptığı evlilikten önce de, profesyonel hayatta başarılı bir iş kadını olduğunu söylememiz gerekiyor. Bu arada Kayınpeder Sir George Bracewell-Smith'in babasının da 1948-1962 yıllarında Arsenal Kulübüne başkanlık yaptığını hatırlatalım.

Lady Bracewell-Smith, uzunca bir süre ailenin sahip olduğu ve bizim de tercihlerimizden biri olan Londra'daki Park Lane Sheraton Oteli'nin yöneticiliğini yapmış. Zaten otel 1920 yılında aile tarafından inşa edilmiş. Ailenin oteldeki hisselerinin 1996 yılında 44 milyon sterline satılması esnasında büyük katkıları olduğu söyleniyor. Bu nedenle Sir Charles Bracewell-Smith ile evlilik tarihlerinin de aynı yıla rast gelmesi bana pek şaşırtıcı gelmedi.

2005 yılında Arsenal tarihinde yepyeni bir sayfa açılıyor ve geleneksel olarak kulüpte söz sahibi olan Bracewell-Smith ailesinin lideri Sir Charles hisselerinin tamamını eşine devrediyor. Arsenal yönetimindeki sandalye sayısı 10'a yükseliyor. 2000 yıllarından itibaren dünyada uygulanmakta olan "kurumsal yönetim ilkeleri" çerçevesinde objektif muhakemeye yardımcı olmak için atanan bir "non-executive" kadın yönetici olarak tarihe geçiyor. 2007 yılında külüpteki 3. büyük hissedar olarak tescilleniyor. Bu arada Arsenal'in en büyük hissedarlarından olan Rus milyarder Usmanov'ın kulübü devralmaya yönelik hareketine karşı direnerek efsane oluyor. Hatta 2008 yılında yönetime istifasını veriyor. Ancak bir süre sessiz kaldıktan sonra, 'Blacstone' adlı Amerikan Finans Kuruluşu ile anlaşarak hisselerini satmak için yetki veriyor. Bu durumun kulübün iki büyük hissedarı olan Amerikalı Stan Kroenke ve Rus Alisher Usmanov arasındaki savaşı kızıştıracağa benziyor.

Kroenke'nin toplam servetinin 2.1 milyar sterlin, Usmanov'un ise 8 milyar sterlin olduğu tahmin ediliyor. Bunun karşısında Lady Bracewell-Smith'in ise sadece 108 milyon sterlinlik servetle bu devlere kafa tutmayı başarması kayda değer bir olay.  Karı koca olarak servetleri İngiltere'de onları 657. sıraya soksa da, Lady Bracewell-Smith bu servetiyle bir ara Avrupa'nın 72. zengin kadını arasına girmeyi başarmış. Arsenal Kulübü'nün diğer ortakları arasında 3 adet İngiliz var. İskoç Kulübü Rangers'ın da % 0.2'lik bir hisseyle ortak olduğunu da hatırlatalım.  

Aslında olaya başka bir açıdan bakmakta fayda var: "Kulüpler şirket olmamalı, dernek olmalı, yoksa sonu kötü olur" yaklaşımının doğru olmadığı yukarıdaki örnekle ortaya çıkıyor. 1996 yılından beri külüp hisselerinin ve yönetiminin sürekli değişikliğe uğramasına rağmen, teknik direktör Arsene Wenger 1996 yılından beri gorevine devam ediyor. Üstelik kulüp o tarihten bu yana da 3 defa şampiyonluk yaşadi. Bir defa Şampiyonlar Ligi Finali, bir defa da Galatasaray'a kaybettiği UEFA Kupası Finali oynadı. Avrupa'nın en çok gelire sahip ilk 10 takımı arasında yer alıyor. Emirates Stadı'na her yıl ortalama 60.000 kişi maç seyretmeye geliyor.

Biz de ise, 1996-2011 yılları arasında dernek hüviyetinde olan profesyonel kulüplere yüzlerce teknik direktör ve binlerce futbolcu geldi gitti. Ancak şöyle bir bakınca yöneticilerde çok fazla değişiklik olmadı. Hep bildiğimiz yüzler hep bildiğimiz sonuçları yaratıyor. Belki de Türkiye'de de futbola kadın eli biraz değmeli. Ne dersiniz?