Tarım ve gıda sektörünün en sancılı konularından birisi taklit ve tağşiş.
Gıda ürünlerinde şeytanın bile aklına gelmeyecek türde yapılan hileler, hem tüketiciye zarar veriyor hem de üretici ve sanayiciye.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı hafta sonunda yine taklit ve tağşiş yapan 96 firmaya ait, çeşitli markalarda 150 parti gıda ürününü ifşa etti.
Sahtekarlık sonucu anlıyoruz ki aslında yediğimiz gıda ile yediğimizi sandığımız gıda arasında dağlar kadar fark var.
Mesela marketten sızma zeytinyağı aldığınızı zannedersiniz ama gerçekte size içinde pamuk, mısır, ayçiçek ya da pirina yağı karıştırılmış bambaşka bir yağ satmışlardır. Bir de bunu ün yapmış yöre ve isimler üzerinden tüketici algısıyla oynayarak yaparlar.
Ya da sadece süt ve mayadan oluştuğunu zannettiğiniz yoğurdu, içine bitkisel yağ, jelatin ve nişasta koyarak satarlar size. Peynirde de benzer katkı maddelerini kullanarak insan sağlığı ile oynamaktan çekinmezler.
Arada sırada iş gereği ya da değişiklik olsun diye dışarıda yemek yemek istersiniz; menüden Adana kebap siparişi verirsiniz. İşin üç kağıdında o kadar ustalaşmışlardır ki tadı ve kokusundan anlayamayacağınız şekilde size at etiya da eşek eti yedirmişlerdir. Canınız İzmir köfte çeker ya da menüden sulu köfte siparişi verirsiniz ama onlar size domuz eti yedirirler.
Bakanlığın ifşa ettiği taklit ve tağşişlere baktığımızda dana kavurmanın içinde de domuz eti tespit edilmiş, dana kıyma patlıcan musakkanın içinde de.
Gıdada yapılan o kadar çok hile var ki... Hangi birini sayalım bilemiyoruz...
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var.
Bakanlığın yaptığı bu ifşa uygulamasını önemsiyoruz ama sorunun çözümü açısından yeterli olup olmadığı konusunda kafamızda soru işaretleri var.
O yüzden bugün sorgulamak istediğimiz nokta bu taklit ve tağşişlere zemin hazırlayan ortam, nedenler ve sonuçları üzerine.
Kırmızı et fiyatlarının yüksek seyrettiği ve arz-talep dengesi sağlanamadığı için ithalat yoluyla talebin karşılanmaya çalışıldığı bir ortamda at, eşek ya da domuz etinin sıklıkla gıda ürünlerine karıştırılması sizleri şaşırtmasın.
Peki, TÜİK verilerine göre son 10 yılda at, eşek ve katır sayılarında yaşanan dramatik düşüş tesadüf olabilir mi?
TÜRKİYE'DE SON 10 YILDA AT, EŞEK VE KATIR SAYISI %50 AZALDI
Türkiye'de son 10 yılda at sayısı 208 bin adetten 122 bin adete gerilerken, eşek sayısı 341 bin adetten 155 bine düşmüş. Katır sayısı da 82 bin adetten 42 bine gerilemiş.
Kısacası at, eşek ve katır nüfusu son 10 yılda neredeyse yüzde 50 oranında yok olmuş.
Bu hayvanların sayısının neden bu kadar hızlı bir şekilde azaldığı konusunda fikri olan var mı?
Kendi kırmızı etinizi yeterli miktarda üretemediğiniz zaman devreye fırsatçılar, hileciler ve dolandırıcıların girmesi kaçınılmaz.
Eğer Türkiye'de yeterli arz sonucu kırmızı et fiyatları makul seviyelerde olsaydı lokantalar, marketler ya da kasaplar bu tür hilelere bu kadar sık başvurur muydu?
Fiyat dengesizlikleri arttığı sürece bir çok üründe merdiven altı üretim ve sahtekarlıklar çoğalacaktır. Bu bazen et olur, bazen bal, kimi zaman da yağ...
Ortam böyleyken konunun bir de denetim tarafında nitelik ve nicelik sorununa dikkat çekmek istiyoruz.
Türkiye'de, üretim, satış ve toplu tüketim yerleri dahil olmak üzere toplam 623 bin gıda işletmesi bulunuyor.
Bu yıl Kasım ayı itibariyle 710 bin denetim yapıldığı belirtiliyor. Belki bu sayı size yeterli gibi gelebilir ama söz konusu denetim sayısı yıllık kontrol planı, rutin, takip, şikayet, ALO 174, numuneli ve numunesiz denetimleri kapsıyor.
O yüzden denetimlerde hem nicelik hem de nitelik sorunu akıllarda soru işareti yaratıyor.
Bizim kafamızda beliren soru işaretini bakanlığın yaptığı şu açıklama da teyit eder nitelikte: “İlk kamuoyu duyurusunun yapıldığı 2012 yılından bu yana 642 firmaya ait 1,323 parti ürün tüketicinin bilgisine arz edilmiştir.”
Bir de konunun yaptırım boyutu var.
Kanunlarda halen taklit ve tağşiş yapanın yanına kâr kaldığı bir ceza ve yaptırımlar mevcut.
Türlü hileler ve insan sağlığını hiçe sayan sahtekarlıklardan milyonlarca lira kazananlar yaklaşık 15 bin lira gibi komik bir ceza(!) ile bu işin içinden sıyrılabiliyor.
Yani kardan(!) zarar eder bir cezai sistem ile karşı karşıyayız.
A şirketi, taklit ve tağşişten kapatılsa bile yarın B şirketi olarak ortaya çıkıyor. Eğer yine yakalanırsa C adında bir firma ile hilelelerine devam ediyor. Alfabede harf çok!
Ne hapis cezası, ne yüklü miktarda para cezası söz konusu değil.
Hiçbir caydırıcılığı ya da yaptırım gücü olmayan bir ortamda merdiven altı üretim ve hileler hem tüketicilerin sağlığına hem de yarattığı kayıtdışı ekonomi ve haksız rekabet sonucu sektöre ciddi darbe vuruyor.
NOT: Bakanlığın açıkladığı taklit ve tağşiş yapan firma, ürün ve marka adlarına bu linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.tarim.gov.tr/Lists/Duyuru/Attachments/494/Ifsa_17.12.2016.pdf
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü