Advertisement

 

'Etme ve bulma dünyası' dedikleri bu olsa gerek…

Ya da 'ne ekersen onu biçersin' mi demek lazım…

Veya 'ayarıyla oynadığın kantar, gün gelir seni de tartar' daha mı doğru?

Bilemedik…

İnsanoğlu teoride sık sık okuduğu, duyduğu ve izlediği iklim değişikliğini artık pratikte maalesef acı bir şekilde tecrübe ediyor. Hem de oldukça pahalı bir bedelle.

Aslında bugün deneyimlediğimiz doğa afetleri, üzerinde fazla düşünme gereği duymadığımız bir çok nedenin sonucu niteliğinde.

Artık küresel iklim değişikliğine yönelik bilim insanlarının ortaya koyduğu raporları, istatistikleri ya da gelecekte bizi bekleyen olası senaryoları tekrar etmeye gerek var mı bilmiyorum.

Zira hep çok uzaktaymış gibi bashedilen 'gelecek' sonunda geldi.

Artık bugün canlı canlı şahit olma dönemini yaşıyoruz.

Birileri ne kadar inkar ederse etsin, iklim öyle ya da böyle değişiyor. Ve bu değişime en büyük katkıyı yine insanoğlu sağlıyor.

İnsanlar doğaya verdikleri tahribatın sonucunda dünyanın bir tarafında kuraklıkla mücadele ederken, öte tarafta aşırı yağış ve sel felaketi ile boğuşuyor.

Kasırga, hortum, hava sıcaklıklarındaki beklenmedik ve aşırı oynaklıklar pek çok bölge açısından artık ‘yeni normal’ olarak kabullenilmeye başlandı.

Okyanuslar ısınırken, buzulların erimesinin de etkisiyle deniz seviyesi yükseliyor.

Orman yangınları arttı.

Artık dört mevsimi neredeyse unuttuk. Baharlar rafa kalktı, yaz ve kış arasında sıkıştık kaldık.

Tarımsal üretim modelleri değişiyor, ürün desenleri farklılaşıyor. İklimin de etkisiyle üretimin maliyeti artarken, kalitesi ve verimliliği ciddi anlamda olumsuz etkilenebiliyor.

'Gıda güvenliği' ve 'su güvenliği' konusu 'ulusal güvenlik' açısından ele alınır oldu.

Risk yönetimleri dahi 'yeni normal'e göre şekillenir durumda.

Eko-sisteme verdiğimiz zararın faturası kabarık. Ödemenin vadesi de geldi artık. Bu yaşadıklarmızla ilk taksitleri ödüyoruz şimdilerde.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun sözü her şeyi özetliyor aslında: “Küresel iklim değişikliği sadece kutuplardaki ayıların sorunu değil.

İklim değişikliğini, bu tür doğa afetleri yaşandığı zaman dahi hâlâ dar bir perspektifte hep ekonomik açıdan bakıyoruz. Konunun sosyal boyutu, göç etkisi, jeopolitik riskler gibi konular yeterli derecede ele alınmıyor.

Dünyada doğal afetler nedeniyle ortaya çıkan ekonomik zararın 250 – 300 milyar doları bulduğu hesaplanıyor.

Halbuki gelecek nesillere bırakıyor olduğumuz enkazın maliyetini hiç hesaplamıyoruz.

Konuya, bencil bir şekilde sadece insanlık açısından bakıyoruz.

Doğanın diğer paydaşlarını hesaba katmıyoruz. 

Mevcut anlayışla tüm canlıların yaşam hakkı ve alanlarını düpedüz gasp ediyoruz.

Bu yazıda sizleri rakamlara, çarpıcı verilere ya da olası senaryolara boğmak istemedik.

Aslında bugünlerde şahit olduğumuz bu olaylar sayfalarca yazılacak raporların özeti niteliğinde.

Artık bu konular üzerinde biraz daha fazla durup düşünmek gerekiyor.

Herkesin ağzından düşmeyen 'sürdürülebilirlik' kavramının içi boşaltılmış durumda.

E haliyle doymak bilmez hırs ile tükettiğimiz doğa bizden öcünü almaya başladı.

Doğa ile dost olmayı beceremeyen insanlık iklim savaşlarını başlattı.

Umarız kazanan doğa olur ve insanoğlu kendine hızlı bir şekilde çeki düzen verir.

Aksi takdirde insanoğlu bu kafa yapısını değiştirmediği sürece iklim değişmeye devam edecek.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com