Hafta sonu Manisa Akhisar'daydık.

Bir zamanlar tütün üretimi ile anılan Manisa, şimdilerde zeytincilikte öne çıkıyor.

25 Kasım’da Dünya Zeytin Günü etkinliği çerçevesinde "Zeytin Denince Akhisar" sloganıyla bir nevi sektör buluşması yaşandı.

Biz de bu vesileyle bölgedeki üreticilerin nabzını tutarak, sektörün mevcut durumunu anlamaya çalıştık.

Akhisar’daki üreticilerle zeytinciliğin dünü, bugünü ve yarınını konuştuk.

Zeytinyağı gündeme geldiğinde konu genelde 3 mesele etrafında dönüyor.

1- Yurtiçi zeytinyağı fiyatları ve kişi başı tüketimin düşük olması,

2- Taklit ve tağşişle mücadele,

3- İhracat pazarında dökme zeytinyağının ağırlığının ambalajlı/markalı zeytinyağına göre fazla olması.

Etkinliği organize eden Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Alper Alhat, Türkiye’de zeytin varlığıyla birlikte ekonomisinin de hızla büyüdüğü bir ortamda aynı trendin maalesef tüketimde sağlanamadığını belirtiyor.

Alhat, “Zeytinyağında kişi başı tüketimi artırma konusunda maalesef bir arpa boyu yol alamadık” yorumunda bulunuyor.

Yıllık kişi başı zeytinyağı tüketiminin 2 kilogram seviyesinde olduğunu hatırlatan Alhat, hem iç tüketim hem de ihracatta var olan potansiyelin tam olarak değerlendirilemediği görüşünde.

Alhat, “Markalı ihracat da yapamıyoruz. İçeride de tüketmiyoruz. Haliyle ‘Biz yiyemiyoruz, buyrun siz tüketin’ diyerek dökme zeytinyağı ihraç ediyoruz. Dünyada en çok zeytin üreten ülkeler arasında en az tüketime sahip olmak bizi üzüyor” diyor.  

Zeytinyağının üreticide 13-14 lira seviyesinde olduğu bir dönemde raflarda 35 liradan zeytinyağı satılmasına anlam veremediğini kaydeden Alhat, “Tüketici zeytinyağına 20 liranın üzerinde para ödemek istemiyor” diyor.

Alhat, bu sezon yurt dışına dökme zeytinyağı ihracatının 150 bin tonu bulabileceğini ve markasız şekilde dökme ihracatta zeytinyağı kilogram satış fiyatının 3,3-3,4 euro seviyesinde olabileceğini belirtiyor.

Yani bir başka deyişle 15-16 lira civarında…

“BİZDEN SONRAKİ KUŞAK ZEYTİNCİLİKLE UĞRAŞMAZ”

Akhisar Ticaret Borsası Meclis Başkanı Bahattin Alkın ile de sohbet ettik.

Üçüncü kuşak zeytin üreticisi olduklarını belirten Alkın, “Biz belki de son kuşağız. Bizden sonrası zeytincilikle uğraşmaz” diyor.

Nedenini sorduğumuzda ise şu yanıtı veriyor: “Zeytincilik 12 ay boyunca emek isteyen, yoğun bir iş kolu. Sadece hasatla iş bitmiyor. Bakımı, budaması, zirai mücadelesi gibi yapılması gereken işler varken bizim en büyük hatamız makineleşmeye yeterince gidememek oldu. Artık tarım işçisi bulmak çok zor. Bu bölgede eskiden Suriyeli işçiler ağırlıktaydı şimdi ucuz iş gücü nedeniyle Afganlar yağ fabrikalarında ve işletmelerde çalışıyor. Ama Afganlar zeytini çok fazla tanımıyor, bilmiyor. O yüzden ağaç bakımı ve hasat döneminde ister istemez ağaçlara farkında olmadan zarar veriyorlar. Tüm bu zorlukları gören çocuklarımız zeytincilik işiyle uğraşmak istemiyor.”

Bunda kendilerinin de hatası olduğunu belirten Alkın, “Çocuklarımızı çoğu zaman doğaya götürmek yerine AVM’lere götürdük. Çocuklar hep kolay yaşadı ve kolayı gördü. Onlar bizim gibi toprak ve ağaç ile büyümedi” diyor.

Çevre köylerde yaş ortalamasının 60’ın üzerinde olduğuna dikkat çeken Alkın, gençlerin neredeyse tamamının şehirlerde yaşadığını ve fabrikalarda işçi olarak çalıştığını söylüyor.

Alkın, “Yakında bu gençlerin hepsi sahip çıkmadıkları topraklarını kaybedecek” uyarısında bulunuyor.

ZEYTİNCİLİKTE İSTİHDAM VE MEKANİZASYON

Zeytin Üreticileri ve Sanayicileri Derneği Başkanvekili Mustafa Alhat ile de işin istihdam boyutunu konuştuk.

Mustafa Alhat, tarımsal istihdam oranının azaltılması hedefiyle izlenen sistematik politikalara dikkat çekiyor.

Alhat, “Buradaki istihdamı tarımı yok ederek değil, tarımı makineleştirerek ve teknolojiye adapte ederek sağlamamız gerekir” diyor.

Tarımda zor işlerin otomasyona çevrilmesi ile genç neslin tarımdan kaçmayacağını ve bu alanda yön verici bir konuma gelebileceklerini savunan Alhat, “Sürdürülebilir tarımsal üretim için üreticilerin az kişi ile çok iş yapıp, bu işten kazanç elde edebilmeleri lazım” diyor.

Küçük üreticilerin biraraya getirilmesi gerektiğinin altını çizen Alhat, “Bu işin sürdürülebilir olmasının bir diğer yolunun kooperatifleşmeden geçtiğini söylüyor.  

Türkiye’de kooperatifçiliğin çoğunlukla tabela şeklinde olduğunu ifade eden Alhat, “Türkiye’deki mantık ‘kooperatifimizi koruyalım, kollayalım’ noktasında. Halbuki üretici kooperatifi değil, kooperatifin üreticileri koruyup kollaması lazım. Türkiye maalesef bu noktada mantık hatalarının yaşandığı bir ülke” diyor.

“MARKALI İHRACATA AĞIRLIK VERİLMELİ”

Ömrünün neredeyse tamamını zeytinciliğe adamış olan Edremit Zeytincilik Üretme İstasyonu Müdürü Murat Küçükçakır ile de sezon hakkında konuştuk.

Bu sezonun bereketli geçtiğini söyleyen Ziraat Mühendisi Küçükçakır, “Rekolte beklentisi yüksek. Bunda hem iklim şartlarının elverişli gitmesi hem de meyveye dönen zeytin ağacı sayısındaki artış etkili. Bu yıl zeytinyağı ihracatı da artacaktır. Avrupa bizden zeytinyağı alacak ama öncelikle Tunus'tan alırlar. Orası bitince bizden almaya başlarlar. Bizim markalı ihracata ağırlık vermemiz lazım” diyor.

“DESTEKLEMELER ARTMALI”

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Kadri Gündeş ise konuya desteklemeler açısından yaklaşıyor.

Rekoltenin tüketilmesi için güçlü bir iç piyasa kadar güçlü bir ihracata da ihtiyaç olduğunu belirten Gündeş, “Avrupalı zeytinyağı üreticisine kilogramda 1.32 euro destek veriliyor. Bu da 6 TL'ye ulaşıyor. Türk zeytin ve zeytinyağına Avrupa ülkelerindeki oranlarda olmasa bile en azından zeytinyağında bugün 80 kuruş seviyesindeki desteğin 2.5 TL’ye çıkmasını, zeytinde ise 1 TL destek verilmesini talep ediyoruz” diyor.

ZEYTİNYAĞININ GİRİŞİMCİLERİ

Tabii sektörde güzel girişimcilik hikayeleri de var.

Zeytinyağı üretimine ve pazarlamasına ilgi duyan, potansiyelin farkında olan genç girişimciler de yok değil.

3 kuşaktır zeytincilikle uğraşan bir aileden gelen Sabri Oskay Kent, bu işi markalaşarak sürdürme ve büyütme niyetinde.

3 bin ağaç ile üretim gerçekleştirdiklerini kaydeden Kent, “Sabriden” markası ile katma değerli üretime odaklanmış durumda.

Naturel sızma zeytinyağı üretimini kekikli, fesleğenli, acılı zeytinyağı şeklinde çeşitlendirme çalışmaları yapan Kent, önümüzdeki döneme dair pazarlama stratejisine mağaza satışlarıyla birlikte internet üzerinden satışı da ekleyeceklerini belirtiyor.

Aslına bakarsanız zeytin ve zeytinyağı Türkiye'nin marka tarım ürünlerinin başında geliyor.

Tıpkı fındık, Antep fıstığı, kayısı, üzüm, incir, kiraz gibi…

Türkiye'ye yıllık 15 milyar liralık ekonomik büyüklüğe ulaşan zeytincilik sektöründen yenecek çok kaymak var, yeter ki hamallık mantığından kurtulup politikamızı katma değer yaratma ve markalaşma üzerine kuralım.

ZEYTİNYAĞI İÇİN KAMU SPOTU

Bu arada son bir notu da paylaşalım.

Bakanlığın da zeytinyağı tüketimini artırmak ve halkı tüketim noktasında bilinçlendirmek adına yeni bir kamu spotu üzerinde çalıştığını ve yakın zamanda ekranlara geleceğini belirtelim.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com

Advertisement