Advertisement

Yüzde 12,98 ile enflasyonda son yılların en yüksek düzeyini gördük.

Gol, gıda tarafından geldi…

Mayıs-Eylül arası gerileyen gıda enflasyonu Ekim’de yeniden yükselişe geçmişti.

Kasım’da da yükseliş sürdü.

Gıda enflasyonu aylık bazda yüzde 2,1, yıllık bazda 15,8’e yükseldi.

Özel kapsamlı TÜFE göstergelerine göz attığımızda işlenmemiş gıda enflasyonu yüzde 19,5 olarak gerçekleşirken, taze meyve sebze enflasyonu oranı 28,5 seviyesine çıktı.

Aylık en yüksek artış gösteren 20 ürünün 10’u gıda ürünü. Bu ayın zam şampiyonu ise yüzde 45 artış ile domates.

Yaş meyve sebze tarafındaki yükselişin temel etkenlerinin başında mevsim etkisi geliyor.

Tarla üretiminin sonu ve örtüaltı üretiminin başında olduğumuz bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Buna ek olarak geçtiğimiz ay yaşanan bazı doğa afetlerinin fiyatlar üzerinde spekülatif bir etkisi de söz konusu.

Buna bir de kur baskısı altındaki ithal girdi maliyetlerini eklemek lazım.

Kırmızı et tarafında ise iki ulusal zincir marketle yürütülen ‘ucuz et projesi’nin etkisiyle fiyatlarda kısmi bir düşüş söz konusu.  

Kasım ayında dana eti yüzde 2,6 düşerken, koyun eti yüzde 3,4 geriledi. Söz konusu projenin kısa vadeli sonuçları olumlu gözükse de orta ve uzun vadeli yansımaları sancılı olacak gibi gözüküyor.     

Geçen yılın tamamında yüzde 5,5 seviyelerinde bir gıda enflasyonu tablosunu hatırlarsak bugün geldiğimiz nokta pek iç açıcı değil.

Konuya küresel ölçekte bakarsak durum daha net anlaşılır.

Son 6 yılda Türkiye’de gıda fiyatları yüzde 86 artarken, aynı dönemde dünyada gıda fiyatları yüzde 25 düştü.

Makasın bu şekilde açılmasında tarım ve gıda alanında kronikleşen sorunların etkisi büyük.

Kısacası temel sorunlar yerli yerinde durduğu sürece gıda enflasyonu gündemde kalmaya devam edecek gibi gözüküyor.

BAKLAGİLLERDE SIFIR GÜMRÜKLE İTHALAT ÇÖZÜM MÜ?

Hafta sonu Bakanlar Kurulunun "İthalat Rejimi Kararına Ek Karar"ı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.  

Bu kapsamda kuru fasulye, barbunya, nohut ve börülce ithalatında gümrük vergisi oranları sıfıra indirildi.

Son dönemde kuru baklagiller ürünlerindeki fiyat artışı söz konusu kararın alınmasında etkili oldu.

Son 1 yılda nohut fiyatları yüzde 34 artarken, barbunya fiyatı yüzde 22,5 zamlandı.

Bunun temel nedenlerine baktığımızda tarımsal üretim politikamızdaki belirsizlikler önemli bir yer teşkil ediyor.

Baklagiller ekilen alan her geçen yıl azalırken, buna paralel olarak baklagiller üretimi tarafında da kan kaybı devam ediyor.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de son 10 yılda kuru baklagillerin ekim alanı yüzde 32 azaldı.

Alt kalemlere baktığımızda nohut ekilen alan yüzde 29 azalmış durumda. Bu oran kuru fasulye ekilen arazide yüzde 18, kırmızı mercimekte yüzde 34, yeşil mercimek yüzde 48 ve börülce yüzde 38 gerilemiş.

Ekilen alanların daralması üretim miktarına da olumsuz yansıyor.

Aynı dönemde kuru baklagiller üretimi yüzde 15 gerilemiş durumda.

Daha spesifik olarak bakarsak son 10 yılda nohut üretimi yüzde 10, kırmızı mercimek yüzde 32, yeşil mercimek üretimi yüzde 25 azaldı. Kuru fasulye üretiminde ise yüzde 52 artış var ama burada da dekar başına artan verimlilik etkisi söz konusu. Ama ekilen arazilerin azalmasına karşın verim artışı tek başına bir şey ifade etmiyor. Sonuçta kuru fasulyede de ithalat tam gaz sürüyor. 

Buradan çıkan sonuç şu, tarımsal üretimde destekleme tek başına bir şey ifade etmiyor. Bunun belirli bir plan ve program içerisinde ve üreticiye üretimi cazip kılacak şekilde sunulması önem kazanıyor.

Aksi takdirde ithalat kapıları açılınca devreye başka ülkelerin çiftçileri giriyor.

Markete gittiğinizde eğer paketteki menşei kısmına bakarsanız hangi ülkelerin çiftçilerinden bahsettiğimizi göreceksiniz.

Mesela Kanada ya da Avustralya’dan gelen yeşil mercimeği tüketirken, tenceremizde ABD’den ithal edilen barbunya pişiyor.

Meksika’nın ya da Hindistan’ın nohutunu yerken, canınız kuru fasulye istediyse o zaman da Kırgızistan ya da Türkmenistan çiftçisinin ürünleri tabağımıza geliyor. Kuru baklagillerde ithalat yaptığımız ülkeler tabiki bunlarla sınırlı değil... 

Nereden nereye geldiğimizin en özet halini nohut örneğinden verebiliriz.

Türkiye 2011 yılına kadar nohutta net ihracatçı konumdayken, 2012 yılından itibaren ithalatçı konuma geldi.

İçeride fiyatlar yükselince önlem olarak sıfır gümrüklü ithalat politikası kısa vadede işe yarayabilir ama uzun vadede üretimi ciddi şekilde olumsuz etkileyecektir.

Daha öz ifadeyle ithalat geçici bir tedbir ancak üretime kalıcı şekilde zarar verebilecek bir etkiye sahip.

Artık tarımsal reform ve yapıcı politikaların acilen hayata geçirilmesi gerekiyor. 

En basitinden çiftçinin en temel girdileri arasında yer alan mazottan ÖTV, elektrik ve sulamadan KDV’nin alındığı tarımsal üretim sistemi daha cazip hale getirilmek zorunda.

Destekleme ve teşviklerin niceliği kadar niteliği de göz önünde bulundurulmalı.

Aksi takdirde sıfır gümrükle ithalat anlayışı mevcut tarımsal üretimi sürdürülebilir kılmaz.

İrfan Donat

idonat@bloomberght.com

Bloomberg HT Tarım Editörü