Zeytin hasadından notlar...
Hafta sonunda Balıkesir’de zeytin hasadına katıldık.
Ayvalık ve Burhaniye’de üreticilerle bir araya geldik.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki bu yıl iklim değişikliğinden en çok etkilenen tarım ürünlerinden bir tanesi zeytin.
Türkiye’nin en büyük 15 ili, 79 ilçesi, köy ve beldelerinde mevcut zeytinliklerde teknik incelemeler yapan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin (UZZK) 2018-2019 üretim sezonuna dair son raporuna göre zeytinyağında kayıp yüzde 30 seviyelerinde.
Üreticiler, Edremit Körfezi civarında zeytin rekoltesindeki düşüşün yüzde 30’dan da fazla olduğunu dile getiriyor.
Bu yıl zeytinlerdeki verim kaybı kadar kalitedeki düşüş de bir başka sorun.
Zeytin sineği ve dolayısıyla zeytin kurdu yüzünden zeytinyağında asit oranının biraz yüksek olabileceği ifade ediliyor.
Üreticilerin kurduğu cümlenin ilki düşük rekolte ve fiyat ise ikincisi girdi maliyetleri ile ilgili oluyor.
Konuştuğumuz tüm üretici ve sektör paydaşları girdi maliyetlerindeki sert yükselişe dikkat çekiyor.
Özellikle işçilik maliyetlerinin son dönemde artması bir yana, çalışacak işçi bulmakta zorlandıklarını dile getiriyorlar.
Rekoltedeki düşüşe rağmen fiyatlarda istenen seviyeler yakalanmış değil.
Zira geçen yılki üretimin rekor seviyeleri görmesinden ötürü miktarı net olarak bilinmese de bir stok devrinin olduğu dile getiriliyor.
Kısacası üretici zeytin ve zeytinyağı fiyatlarında umduğunu bulabilmiş değil.
Maliyetler arttığı halde fiyatlar geçen yılki seviyelerde seyrediyor.
Desteklemelerin miktarı da mevcut şartlarda çok bir şey ifade etmiyor.
Geçen hafta Bursa Orhangazi’nin Sölöz Köyündeki bir zeytin üreticimizden gelen mesajı da bu çerçevede paylaşmakta fayda var.
Çiftçimiz der ki, “Marketlerdeki fiyatlarla çiftçinin sattığı fiyat arasında çok büyük bir açık var. Bazı zeytin tüccarları kafalarına göre fiyat kırıyor çünkü ellerinde zeytinleri var. Adana’dan Hatay’dan kısacası o civardan veya Akhisar’dan aynı kalibrede zeytinleri taze veya salamura halinde daha uygun fiyata alıp piyasaya Gemlik zeytini adı altında sunuyorlar. Bu sefer biz üreticilere karşı elleri güçlü oluyor. Üretici de borçları olduğu için ucuz fiyatlara zeytin satmak zorunda kalıyor. Çünkü aynı zamanda gelecek sene için kuyularını boşaltması gerek. Yani kısacası ürettiğimiz zeytin çok kaliteli ancak gerekli karşılığı göremiyor.”
Üreticilerin beklentisi hem fiyat tarafında adil bir piyasasının oluşması hem de desteklemelerin bugünün koşullarına göre yeniden belirlenmesi yönünde.
UZZK RAPORUNDA ÖNE ÇIKAN SORUNLAR
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) 2018-2019 Üretim Sezonuna dair yayımladığı raporda zeytincilik sektörü adına önemli sorunlara da dikkat çekiyor.
Tüm sorunları bu köşeye sığdırmak zor ama öne çıkanları sizlerle paylaşalım.
“DESTEKLEMELER YETERSİZ, ETKİNLİK SORUNU VAR”
Raporun, “Yapılan desteklemelerin yetersizliği ve etkin olmaması” alt başlığında ise üreticilerin desteklemeler tarafındaki beklentilerine paralel olarak, “Zeytin ve zeytinyağı sektöründe desteklemeler, çeşitli kalemlerde verilmekte ancak küçük aile işletmeciliğinin yoğun olması nedeniyle verilen desteklerin çok küçük bir kısmı üreticinin faydasına sunulmaktadır” ifadesine yer veriliyor.
Stratejik bir ürün olması nedeniyle zeytinyağının prim sisteminin zeytinyağının yanı sıra ham dane zeytin ve/veya AB’de olduğu gibi sofralık zeytine de uygulanması önerisinde bulunan UZZK, “Bu çerçevede AB’de 1 Euro/Kg olan zeytinyağı priminin ve 20 cent euro/kg olduğu bilinen sofralık zeytin priminin, ülkemiz koşulları da dikkate alınarak hiç olmazsa bu miktarların yarısı karşılığına tekabül eden miktarlarda yani zeytinyağı priminin 3,5 TL/Kg ve sofralık zeytin için ise 70 Krş/Kg olması sektörel üretimin ve ticaretin sürdürülebilirliği için son derece önemli ve gerekli görülmektedir” çağrısında bulunuyor.
“ZEYTİNCİLİK VERİLERİ GÜNCEL DEĞİL”
UZZK, sektörle ilgili istatistiki verilerin güncel olmadığını belirterek, “Rekolte tahmin çalışmaları uzmanların tecrübeleri ve gözlemlerine dayanarak yapılmaktadır. Başta ağaç sayısı olmak üzere, üretilen sofralık zeytin, toplam zeytinyağı (natürel sızma, natürel Birinci ve rafinajlık) vb. gibi sektördeki verilerin güncelleştirilmesi ve kayıt altına alınması gerekmektedir” diyor.
Sorunun çözümü için uzaktan algılama sistemleri kullanılarak, bir coğrafi bilgi sistemi ve güvenilir veri tabanı oluşturulabileceği kaydediliyor.
“TAKLİT, TAĞŞİŞ İÇİN DENETİM VE CEZALAR YETERSİZ”
Sektörün önemli sorunlarından bir tanesi de taklit, tağşiş ve kayıt dışılık.
Zeytinyağı adı altında pamuk yağı, kanola, aspir, ayçiçek yağlarının karıştırılmasının yanı sıra prina, ikinci ekstraksiyon ve dekantör yağlarının karıştırılması gibi sıkıntılara dikkat çekiliyor.
Taklit ve tağşişle mücadelede sıkı denetimlere gerek duyulduğu kaydedilen UZZK raporunda, cezaların ve denetimlerin yetersiz olduğunun altı çiziliyor.
ZEYTİNCİLİKTE STRATEJİ EKSİKLİĞİ
Daha önce dile getirdiğimiz bir konuyu yine hatırlatmakta fayda var.
Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağı üretiminde hala bir strateji eksikliği söz konusu.
Türkiye’ye has bir ‘üretim’ ve ‘pazarlama’ modelimiz yok.
Örneğin İtalya, genel manada zeytinyağı üretiminde ‘geleneksel üretim’ modelini baz almış.
Yağın işlenme sürecini lüks tüketim kitlesine yönelik gerçekleştirerek 'marka algısı' ile üretim yapıyor. Belki İspanya’ya göre daha pahalıya mal edebiliyor ama pahalıya da pazarlıyor.
İspanya ise modelini daha çok ‘konvansiyonel’ ve ‘teknoloji yoğun tarım’ üzerine kurmuş.
Yani düşük maliyetli, yüksek hacimli üretime odaklanmış. Böylece tüketici kitlesi olarak üst gelir grubu kadar orta gelirli kesimi de hedefliyor.
Öte yandan İspanya ve İtalya, verimlilik ve tat kriterlerine göre tüm zeytin türlerinin coğrafi işaret tescilini almış. Ağaçları sadece nicelik olarak değil nitelik olarak da koruyor ve geliştiriyor.
Bu ülkeler zeytin ağacı sayısını artırırken Türkiye’de olduğu gibi ülkenin dört bir yanına ezbere ağaç dikilmesine izin vermiyor. Bölgeler arası iklim, toprak, su ve coğrafi yapıdaki değişiklikler dikkate alınıp, biyo-çeşitlilik gözetilerek bilinçli ve sistematik dikimler gerçekleştirilmiş.
Avrupalı çiftçi bu işten para kazandığı için de gelişmiş tarımsal tekniklere yatırım yapmış. Bu da otomatikman asit oranı düşük, verim ve kalitesi yüksek ürünler anlamına geliyor.
Türkiye ise bu iki modelin ortasında bir üretim ve pazarlama yoluna gidiyor.
Yani İtalya modelini andıran bir üretim gerçekleştirmeye çalışırken, pazarlama tarafında İspanya gibi hareket etmeye çalışıyor.
Dolayısıyla ne üretimde ne de tüketimde beklenen randıman alınamıyor ve istenen hedefler yakalanamıyor. Mevcut şartlarda üreticinin de tüketicinin de pek memnun olduğunu söylemek zor.
DÖKME İHRACAT NASIL AZALIR?
Türkiye’nin zeytincilikte bir diğer sorunu katma değerli ve markalı ihracat.
Ayvalık’ta Zeytin Hasat Günleri etkinliğinde konuştuğumuz UZZK Başkanı Ümmühan Tibet, Türkiye’nin dökme zeytinyağı ihracatı ile büyük bir fırsat ve potansiyeli kaçırdığının altını çiziyor.
Geçen yıllara baktığımızda ihracatımızın yaklaşık yüzde 80’ini İspanya ve İtalya’ya dökme şekilde gerçekleştirmişiz.
Bizim ton bazında ‘sattığımız’ ürünleri İspanya ve İtalya gibi ülkeler bizden alarak litrelik şişelerde ambalajlayarak dünyanın dört bir tarafına 3-4 katına ‘pazarlıyor.’
Bizim sattığımızı, onların pazarlamasının altında yatan temel neden ‘marka’ ve ‘imaj çalışmaları.’
Bunu beceremediğimiz sürece tıpkı fındık ve benzeri ürünlerde olduğu gibi zeytinyağında da hamallığı biz yaparken, kaymağı başkaları yiyecek.
NOT: UZZK 2018-2019 raporuna göre Türkiye genelinde toplam 151.3 milyon adet meyve veren, 26.5 milyon adet meyve vermeyen ağaç mevcut olup (geçtiğimiz yıla göre %5,4 artış), ağaç başına ortalama 10 Kg zeytin verimi (geçen yıla göre -%29,2 verim düşmesi ile 1.5 milyon ton zeytin danesi alınacağı (geçen yıla göre -%36 azalma), bunun 423.6 bin tonunun sofralık zeytine (geçen yıla göre -%7,6 azalma), 1 milyon tonunun yağlığa (geçen yıla göre -%35 azalma) ayrılacağı bundan da ortalama 1/5.6 randıman ile 193.6 bin ton (geçen yıla göre -%27 azalma) zeytinyağı elde edileceği tahmin ediliyor.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü