Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bu yılın üçüncü çeyreğine (Temmuz-Eylül) ilişkin gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) sonuçlarını açıkladı.
Türkiye ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 1,6 büyüdü.
GSYH'yi oluşturan faaliyetler arasında tarım sektörü ise bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 1 büyüdü. Tarımda geçen yılın aynı dönemindeki büyüme oranı yüzde 3,6 idi.
Üçüncü çeyrek, tarım sektörü açısından kritik ve önemli bir dönemdir.
Sektörün hem istihdam, hem enflasyon hem de büyüme verileri açısından yılın geneline dair önemli ipuçları verir.
Zira mevsim etkisiyle tarımsal üretimin en yoğun olduğu bir dönemden bahsediyoruz.
Böylesine kritik ve güçlü bir üretimin olması gereken çeyrekte yüzde 1’lik büyüme aslında tarım açısından kendi içinde bazı soru işaretleri barındırıyor.
Tarımın 2017 yılı büyüme performansı yüzde 4,9 olmuştu.
Bu yılki büyüme performansına baktığımızda ilk çeyrekte yüzde 5,6 büyümeye karşın ikinci çeyrekte yüzde 2,8 küçülme yaşandı.
Bu yılın ilk 3 çeyrek büyüme performansını geçen yılın aynı dönemine göre karşılaştırdığımızda tarımda düşük performanslı bir büyüme karşımıza çıkıyor.
Dördüncü çeyreğe dair çok iyimser beklentiler yok.
Tahminler iyimser olsa bile 2018 yılı geneli için geçen yılın büyüme rakamından uzak bir tablo karşımıza çıkacak gibi gözüküyor.
İşin bir de sayılardan öte, kırsaldaki gerçek yansımalarına bakmak lazım.
Yani bir başka deyişle şu sorunun yanıtını aramak lazım: Tarım sektörünün üçüncü çeyrekteki yüzde 1’lik büyümesinin kırsalda nasıl bir karşılığı ve yansıması oldu?
Zira tarımda ithalata dayalı bir üretim ve tüketim modeli söz konusu.
En basitinden yıllardır hayvancılık tarafında canlı hayvandan lop ete kadar farklı türde ithalat aralıksız devam ediyor.
Hayvancılık tarafındaki verilerde hayvan sayısından kırmızı et üretimine kadar yaşanan artışların arkasında içerideki yerli üretim kadar ithal materyalin ağırlığı da var.
Bu da aslında bizi, içerideki yerli üretim kadar ithalat odaklı bir büyüme sonucuna götürüyor.
Hayvancılık tarafında verdiğimiz örneği yem hammaddesinden, tohuma, bakliyat grubundan zirai ilaca kadar birçok alanda verebiliriz.
Geçmişte lider olduğumuz birçok tarım ürününde bugün net ithalatçı konumundayız.
Sektör, bu pozisyonda kur etkisini fazlasıyla hissetti.
Üreticilerin girdi maliyetlerinde artışlar yaşanırken, tüketicinin talebi tarafında da ters bir etki yarattı.
Örneğin gübre, yem ve zirai ilaç gibi hammadde fiyatlarındaki artışlardan ötürü satışlarda yüzde 30’lara varan bir talep kaybı yaşanıyor.
Bunun da önümüzdeki dönemde tarımsal üretim verilerine doğrudan ve dolaylı yansımalarını göreceğiz.
TÜİK tarafından açıklanan bitkisel üretim tahminleri bu açıdan büyümedeki bir diğer gösterge.
Hatırlanacağı üzere Ekim’e açıklanan Bitkisel Üretim İkinci Tahminine göre üretim miktarlarında bu yıl bir düşüş söz konusu.
Tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 4,2, sebzelerde yüzde 3, meyvelerde ise üretimin yüzde 1,7 azalacağı öngörülüyordu.
Kısacası yüksek maliyetlerle gerçekleştirilen üretimin düştüğü, üretici sayısının azaldığı bir ortamda sağlıklı ve kalıcı bir büyümeden bahsetmek oldukça güç.
Daha öz bir ifadeyle tarımda yüzde 1’lik bir büyüme, potansiyelin çok altında bir rakam.
Sahip olduğumuz potansiyel ve fırsatlarla bugünkü tarımsal üretim gerçeklerimiz arasında ciddi bir açık var.
Potansiyelimizin altında bir yerli üretim ve ihracatın olduğu yerde sürdürülebilir ve istikrarlı bir büyüme yerine kırılgan ve oynak bir piyasa yapısı daha ağır basıyor.
TARIMSAL DESTEKLERİN BÜYÜMEYE ETKİSİ
Sektöre dair önemli desteklemeler olmasına karşın bunun büyüme üzerinde net bir etkisini görmek ve ölçmek de pek mümkün olmuyor.
2013-2017 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde tarımsal destek toplamı 53 milyar TL seviyesinde.
Bu yıl sektöre 14,5 milyar lira destek verildiği kaydediliyor.
Ama bunun kırsaldaki yansımasını net olarak göremiyoruz.
2019 yılı için de 16,1 milyar liralık bir destekleme rakamından bahsediliyor.
Gelecek yıl bütçeden yatırım ödenekleri dahil tarıma ayrılan toplam kaynağın 26,5 milyar TL olduğu telaffuz ediliyor.
Burada önemli olan rakamın her geçen yıl artmasından öte kırsalda yarattığı katma değer ve kırsal kalkınmadaki itici gücü.
TARIMSAL İHRACAT VERİLERİ
Türkiye'nin tarım ve gıda ürünleri ihracatı 2000’li yıllarda 3,6 milyar dolar iken geçen yıl 17 milyar dolar seviyesindeydi.
Son 5 yıldır 16-17 milyar dolar seviyelerinde bir ihracata takılıp kalmış durumdayız.
Ve 2023 yılı için tarımsal ihracat hedefimiz 40 milyar dolar.
Türkiye’nin gelecek 5 yıldaki tarımsal ihracatını 2’ye katlayacak bir stratejisi var mı?
Tarım ve gıda sanayiinin entegrasyonu, katma değerli üretime dair Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları, tarımın teknolojiyle harmanlanması gibi başlıkları mevcut kısır döngüde ne kadar gündemimize alıyoruz?
Büyüme rakamlarına bakarken ve yorumlarken bunları da düşünmekte fayda olduğu kanısındayız.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü
idonat@blomberght.com