Advertisement

 

Aslında bu yazıyı geçen hafta sonu yazacaktık ancak hem seyahatler hem de çekimler dolayısıyla bir türlü fırsat bulamadık.

Geçen hafta Antalya’da düzenlenen Growtech 19’uncu Uluslararası Sera, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Ekipmanları Fuarı’na katıldık.

Growtech, neredeyse tüm sektör paydaşlarının bir araya geldiği ve işin uluslararası boyutu da olan önemli bir organizasyon.

Biz de neredeyse her yıl bu fuara katılmaya çalışarak bir çatı altında toplanan sektörün nabzını tutma fırsatı yakalıyoruz.

Öncelikli şunu belirtmekte fayda var.

Bu yıl Anadolu’nun birçok ilinde tarım fuarlarına katıldık. Ekonomideki durgunluk ve belirsizliklerin de etkisiyle maalesef birçok fuarın sönük geçtiğini belirtmemiz gerekiyor.

Ancak tarım ve teknolojinin buluştuğu Growtech, diğer fuarların aksine oldukça canlı ve hareketliydi. Özellikle yurt dışından gelen katılımcıların sayısındaki artış dikkat çekiciydi.

32 ülkeden 850’yi aşkın firma ve markanın katıldığı fuarda, çiftçisinden tohumcusuna, gübre üreticisinden zirai ilaç bayilerine kadar neredeyse sektörün tüm paydaşlarıyla sohbet etme imkânı bulduk.

Tarıma dair genel kanıyı özetlemek gerekirse herkes öngörülebilirlik konusunda kaygılı.

Tarım Şurası’ndan çıkan sonuçları konuştuğumuz sektör paydaşları, genel itibariyle 60 maddelik eylem planını olumlu yorumluyor ancak bir diğer kaygıları tıpkı 2004’te olduğu gibi bu şuranın da sonuçlarının söylemden öteye geçmeme riski.

Tarımda yüksek girdi maliyetleri, üretim planlamasında yaşanan sorunlar, verilerin güncelliği ve güvenilirliğine dair kaygılar, destekleme modeli, ürünlerin fiyat oluşumu ve pazarlama tarafındaki sıkıntılar yine fuarda en çok konuşulan konuların başında yer aldı.

“Türk Tarımının Potansiyeli ve Gelecekteki Fırsatlar” başlığı ile düzenlenen Tarım Sohbetleri’nde de sektör temsilcileri önemli tespitlerde bulundu.

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin, tarımda daha yapıcı ve uzun süreli planlamalara ihtiyaç olduğunu söyledi.

Tarımda yıllardır planlama sorununun konuşulduğunu hatırlatan Çetin, “Artık ürettikten sonra eldeki ürünü ne yapacağız diye düşünmememiz lazım. Konuşurken zaman hızla akıp geçiyor, artık eyleme geçilmesi lazım. Tarım, Türkiye'nin en önemli unsurlarından ama üretimdeki artış hızı düştü ve maalesef tarımdan bir kaçış söz konusu” dedi.

Bunun en büyük nedeni olarak da maliyetlerdeki artışı gösteren Çetin, “2014 yılında da domates aynı fiyattı, günümüzde de aynı fiyat ama aradan geçen süre içinde girdi maliyetleri ciddi oranda arttı. Üretici zarar ediyor, bunun önüne geçilmeli. Bunun artık yerelde planlamalarının yapılması lazım” yorumunda bulundu.

Türkiye'de en büyük desteği alan sektörün tarım olduğunu anımsatan Çetin, buna rağmen desteklerin yanlış verildiğini savundu.

Planlı ve etkin bir destekleme modeline ihtiyaç olduğunun altını çizen Çetin, verilerin güncellenmesi gerektiğine de işaret etti.

Çetin’e göre, Türkiye, verilere sahip olmak kadar bu verileri doğru işlemek ve analiz etmek zorunda.

Veriler konusunda Davut Çetin’in söyledikleri önemli.

Çetin diyor ki, “Şu anda Türkiye'de çok ciddi anlamda veri var ancak veriler her yere dağılmış durumda. Biz genelde tarımı konuşuyoruz ama uygulamıyoruz. 5 yıldır 'tarımda planlama' deniliyor ancak kim yapacak belli değil. Bu yüzden, verilerin toplanıp işlenmesi lazım, fiyatların önceden belli olması lazım. Planlamayı yapmadığımız sürece hem üretici hem de tüketici zarar etmeye mahkum. Modern dünya artık dijitalleşmeye de döndü, bizim de bu konuya ağırlık vermemiz gerekiyor.”

MİKRO VE MAKRO PLANLAMA

Batı Akdeniz İhracatçı Birlikleri Başkanı Hakkı Bahar, Anadolu coğrafyasının sahip olduğu değerlere ve potansiyele dikkat çekti.

Türkiye’nin dünyanın sayılı tıbbi ve aromatik bitkilerini bir arada bulunduran bir coğrafyada yer aldığını hatırlatan Bahar, bu değerlerin korunamadığı ve ekonomik faydalarından yeterince yararlanılamadığını söyledi.

Bahar, "Maalesef millet olarak planlamayı bilen bir ülke değiliz. Bu durumdan her sektörümüz kötü etkileniyor. Çünkü elimizdeki değerlerin, potansiyelin farkında değiliz. Kendi coğrafyamızda yetişen bitkileri kültürel üretime döndürebilmemiz lazım. Hatta sadece bitki yetiştirmek değil bunu enzim ve kimya sektörüyle de entegre etmemiz gerekiyor. Böylece bu sektörden ciddi anlamda gelir elde edebiliriz. Ama biz maalesef kendi dağlarımızda yetişen bu zenginliği göremiyoruz. Yabancılar yılın belli dönemlerde ülkemizin dağlarından bu özel türleri topluyorlar ve gidiyorlar. Bu konuda karar vericilerin acil olarak yasal tedbir alması gerekiyor, hatta ciddi cezalar çıkarılması gerekiyor. Çünkü bu bitkiler bu ülkenin tıpkı madenleri gibi gerçek öz kaynakları, değerleri. Bu değerlere sahip çıkmak, geliştirmek ve pazarlamasını yapmamız gerekiyor" diye konuştu.

Bahar, Türkiye’nin makro planlamada başarılı olmasının yolunun yerelde mikro planlamayı başarabilmesinden geçtiğini söyledi ve ekledi: “Planlama metodolojisi üzerinde yeniden çalışmamız lazım.”

SERACILAR TEMİNAT VE EKSPERTİZDEN ŞİKÂYETÇİ

Küresel iklim değişikliğinin etkisinin her geçen gün daha da hissedildiği bir dönemde seracılık, kontrollü ve verimli üretim açısından daha da önemli hale geliyor.

İklim kontrolünün, doğru gübreleme ve sulamanın dijital ortamda yapıldığı bir dönemden geçiyoruz.

Sera Konstrüksiyon, Donanım ve Ekipman Üreticileri ve İhracatçıları Derneği (SERKONDER) Başkanı Halil Kozan, seracılığın sadece Türkiye’de değil dünyada da giderek yaygınlaştığına dikkat çekti.

Tarla üretimine göre sera üretiminin 5 kat daha verimli olduğuna vurgu yapan Kozan, tüm bu gelişmelere rağmen maalesef seracılığın halen ‘2 direk 1 naylon’ olarak görülmesini de üzüntüyle karşıladıklarını söyledi.

Türkiye’de seracılığın gelişimine, fırsatlara ve sektörün sorunlarına dikkat çeken Halil Kozan şu tespitlerde bulundu: “Seracılık sektörü her geçen gün büyüyor ama büyüme ve rekabetin yaşandığı yer modern seralardan geçiyor. Bizim üyelerimizin büyük çoğunluğu bugün Avrupa ülkelerine benzer kalitede seralar kurabiliyor. Zaten pek çoğu da yurt dışında anahtar teslim sera kurabiliyor. Bu gücümüzü maalesef iç pazarda yeteri kadar kullanamıyoruz. Maalesef bu konuda da kendi değerimizin ve gücümüzün farkında değiliz. Özelikle finansman ve teminat konusuna dair sıkıntılar giderilip doğru, stratejik teşvik ve desteklerle modern seraların daha da yaygınlaştırılması mümkün. Teşvikler ve destekler planlı yapılır, seralar coğrafi şartlar, enerji kaynaklarına yakınlık gibi kriterlere göre kurulursa sektörün önü açık.”

Sera yatırımlarına yönelik paketlerden ve devlet teşviklerinden modern seraların yeterli derecede yararlanamadığının altını çizen Kozan, özellikle teminat mektupları ve ekspertiz tarafında sıkıntı yaşadıklarını dile getirdi.

Kozan, “Teminatlar çok yüksek. 3 milyon liralık kredi için 5 milyon liralık teminat isteniyor. Yine ekspertiz tarafına baktığımızda gösterdiğimiz teminatların değeri 5’te 1 oranında kabul ediliyor” diyerek sektör olarak finansman tarafında bekledikleri destek ve kolaylığın sağlanmadığından şikayetçi.

“TARIM ENVANTERİ BİRAN ÖNCE ÇIKARTILMALI”

Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır ise tarım sektörünün içinde bulunduğu durumdan artık toplumun tüm kesiminin mutsuz hatta şikâyetçi olduğuna dikkat çekti.

Çandır, tarımın stratejik bir sektör olarak değerlendirilmesi ve buna uygun bir projeksiyon çizilmesi gerektiğini belirtirken, tarımla uğraşan insan sayısının azalması kadar, tarım topraklarının da her geçen yıl azaldığına vurgu yaptı.

Tarım sektörüne dair tüm verilerin, bilgilerin tek elden toplanması gerektiğine işaret eden Çandır, “Elinizdeki gücü, potansiyeli bilmezseniz, neye göre planlama yapacağınızı da kestiremezsiniz. Bu yüzden, bir an önce tarım envanterinin çıkarılması gerekiyor. Tarım sektörüne dair neyimiz var neyimiz yok, tam olarak bilmiyoruz. Eğer bu envanter çıkarsa, ona göre bir strateji oluşturabiliriz, teşvik ve destekleri bu envantere göre daha sağlıklı kullanabiliriz” dedi.

Türk tarımının geleceği için birlikte hareket edilmesi gerektiği çağrısında da bulunan Çandır, küçük ölçek sorununun küçükleri bir araya getirerek aşılabileceğini kaydederek, “Tedarik, üretim, paketleme, depolama, lojistik, pazarlama ve Ar-Ge gibi aşamaları hep birlikte yapmalıyız. Birliktelik sağlanmazsa sorunlar da aşılamıyor. Birlikte hareket edilip sektörde örgütlenme sağlanırsa başta maliyetler olmak üzere pek çok konuda daha somut geri dönüşler olacaktır” dedi.

Kırsaldaki yaşam kalitesine de dikkat çeken Çandır, konuya sadece ekonomik açıdan bakmanın eksik kaldığını şu sözlerle özetliyor: “Artık dünyada sadece ürüne ya da alana destek kavramı yerine kırsalda yaşamı destekleyen bir anlayış hakim. Kırsalda yaşam kalitesi çok düşük. Kırsalı daha yaşanılır ve cazip hale getirmemiz lazım.”

Çandır, üretimden pazarlamaya kadar tarımda sağlıklı bir finansman modeline ihtiyaç duyulduğunu da sözlerine ekledi.

Antalya'da tarımın nabzını tutmaya çalıştık.

Growtech’te konuştuğumuz tüm sektör paydaşları artık yıllardır dile getirilen çözüm önerilerine dair söylemlerin somut şekilde eyleme dönüşmemesinden şikayetçi. 

Herkes, bu konuların yıllardır konuşulmasına karşın bir arpa boyu yol alınamamasından bıkmış ve usanmış durumda.

Bizden söylemesi…

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com