Gemi hızla su alıyor, batıyoruz ey insanoğlu!
Davos’un bu yılki ana gündem maddelerinin başında iklim ve çevre geliyor.
Yıllardır siyasetçisinden iş dünyasına kadar herkes bu konuda bir şeyler yapılması gerektiği çağrısında bulunuyor ama kimse gerçek anlamda bir şey yapmıyor.
Yıllar boyunca “Gelecekteki riskler” diye kurulan cümlelerin artık sonuna geldik.
Çünkü o “gelecek” çoktan geldi de geçiyor bile…
Davos’ta gündem oluşturan raporlarda “Dünyanın en büyük 10 riskinin” ilk beşinde çevre ve iklimsel tehditler yer alıyor.
Zurich Grubu’nun “2020 Küresel Risk Raporu”nun sonuçlarına göre dünyayı tehdit eden 10 risk şöyle sıralanıyor:
1 - Olağanüstü hava olayları
2 - İklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık
3 - Biyoçeşitlilik kaybı
4 - Doğal afetler
5 - İnsan yapımı çevresel zararlar ve afetler
6 - Siber saldırılar
7 – Su krizi
8 - Küresel yönetim zaafları
9 - Bilgi altyapısının çökmesi
10 - Devletlerarası çatışmalar
Dünya Ekonomik Forumu’nun PwC işbirliğiyle hazırladığı son raporda da benzer riskler ön plana çıkıyor.
İnsanlık tarihinin son 50 yılına baktığımızda, insan nüfusu ikiye katlandı.
Küresel ekonomi 4 kat büyüdü.
İnsanoğlu olarak hayattan beklentilerimiz arttı; hiç olmadığı kadar fazla ürettik ve tükettik.
Bu açgözlü ve doymak bilmez iştah sonucu çevre ve iklim üzerinde de ağır bir fatura oluştu.
İnsanoğlunun hırsı ve ihtirasının karasal alanda yüzde 75, denizlerde ise yüzde 66 oranında çevre değişimine etkisi olduğu raporlarda dile getiriliyor.
Ekosistem hem ölçek hem de koşullar açısından yüzde 47 daraldı.
Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık olarak yayınladığı Küresel Risk Raporu’nda son 5 yıldır, biyolojik çeşitlilikte yaşanan kayıplara ve ekosistemdeki çöküşe zaten dikkat çekiliyordu. Ancak bu yıl ilk kez en büyük 5 küresel risk bir kategoride yer alıyor. O da “çevre”.
Ve gelecek 10 yılın en büyük riski biyolojik çeşitlilikte yaşanan kayıplar olarak gösteriliyor.
“Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Üzerine Küresel Değerlendirme Raporu” riskleri 3 kategoride somut örneklerle ortaya koymuş durumda.
Karasal ekosisteme baktığımızda, son 50 yılda ormanlık alanların yüzde 32’si hasara uğradı.
Yine son 50 yılda sulak alanların yüzde 85’inden fazlasında kayıplar yaşandı.
Dünyadaki yüzey toprağının - ki toprağın en değerli kısmıdır ve oluşması yüz yıllar alır – üçte biri bozuldu.
Okyanus ekosistemine baktığımızda tablo çok farklı değil.
Okyanusların yüzde 55’lik kısmı endüstriyel balıkçılığın kontrolü altında.
Balık stoklarının yüzde 33’ünü aşırı avlıyoruz.
Dünya mercan resif ekosisteminin yüzde 50’si bozuldu. Mercan resifleri yok olduğunda karbon dengesinin bozulmasıyla sularda hiçbir canlı kalmayacak. Özetle, karasal ekosistemde Amazon Yağmur Ormanları ne ise okyanus ekosisteminde de Mercan Resifleri aynıdır.
Bu arada Amazon Yağmur Ormanları demişken, uzmanlar Amazon Ormanlarının da geleceğinin felakete yakın olduğunu dile getiriyor.
Uzmanların araştırmaları, yağmur ormanlarının 2021 yılından sonra kendini sürdürebilecek kadar yağmur üretmeyi bırakabileceğini gösteriyor. Bu da küresel ısınmayı hızlandıracak ve Güney Amerika'daki havayı bozacak milyarlarca ton karbonunun atmosfere salınması anlamı taşıyor.
Canlı türlerine dair ekosistemdeki tehdide göz attığımızda ise tablo yine sarsıcı.
Canlı türlerinin toplamının sadece on binde birini oluşturan insanların ekosisteme verdiği zarar dehşet verici.
Örnek mi?
1970’lerden bu yana tatlı su türlerinin popülasyonu yüzde 83 azaldı.
Son 10 yılda bilinen böcek türlerinin yüzde 41'i yok oldu.
1970’lerden bu yana omurgalı türlerin nüfusu yüzde 60 geriledi.
Her anlamda yok ediyoruz.
Son bir örnek…
Dünyanın en zengin biyolojik çeşitliliğine sahip ekosistemlerinden biri olan “tropik birincil ormanlarda” her yıl 3 milyon hektardan fazla alanı kaybediyoruz.
Özetle gemi hızla her tarafından su alıyor!
Hızla batıyoruz ey insanoğlu, uyan artık!
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü