Advertisement

Her avantajlı durum beraberinde dezavantajları da getiriyor maalesef. Kovid-19 salgınıyla birlikte tüm dünyada ve Türkiye’de yaşanan hızlı dijital dönüşüm, sektörümüzün büyümesinde çok önemli bir kilometre taşı oldu. Ayrıca ülkelerin, kurumların, şirketlerin ve bireylerin dijitalleşmesini de önemli oranda artırdı. Bu durum da beraberinde IT sektöründe önemli bir istihdam alanı yarattı. Özellikle deneyim sahibi, daha önce çeşitli projeleri yürütmüş olan kişilere olan talebin hızla arttığı bir sürecin içindeyiz.

Şu anda sadece bizde değil, dünyanın birçok ülkesinde büyük bir işgücü talebi yaşanıyor. İrili ufaklı tüm şirketler, yetişmiş elemanlarını elde tutmaya çalışıyor ancak sorunun ülkemiz özelinde çok daha yakıcı bir hale geldiğini görüyoruz.

Şirketlerin bilişim sistemini ayakta tutan, yazılımlarını yapan IT’ciler hem Türkiye’de hem de yurtdışında paylaşılamıyor. Bu süreçte sektör çalışanlarının ilk tercihini yurt dışı oluşturuyor. İnsan kaynakları siteleri bu yönde ilanlardan geçilmiyor, hatta bazı şirketler yurtdışında iş bulma konusunda danışmanlık yapıyor. Arama motoruna “teknoloji, yurt dışı iş olanakları” sözcüklerini yazdığınızda karşınıza sayfalar dolusu sonuç çıkıyor.

Yeni iş tercihinin ilk sırasını yurt dışı oluşturuyor

Yurt dışına göç edenler en çok Almanya, ABD, İngiltere, Hollanda, Kanada ve Avustralya’yı tercih ediyor. Maalesef son yıllarda ülkemizde yaşanan döviz kurlarındaki artış, yüksek enflasyon ve daha kaliteli bir hayat sürme isteği nedeniyle yetişmiş insan gücümüzü kaybediyoruz.

Konunun bir de yurt içi ayağı var… E-ticaret dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla gelişiyor, e-ihracat alanında da önemli bir hareketlilik var. Bu da bugüne kadar ihtiyacı olmayan şirketlerin IT yöneticisi, IT mühendisi ve yazılım uzmanı istihdam etmesine yol açıyor. Bu talep, sektördeki maaş ortalamasını yükseltiyor ve yan hakların kapsamını genişletiyor. Yüksek enflasyonun olduğu bir ortamda da ‘haklı’ olarak insanlar, daha iyi gelir elde edecekleri şirketleri tercih ediyor.

Yetişmiş eleman kaybını içinde bulunduğumuz koşullarda telafi etmek de giderek zorlaşıyor. Her ne kadar ülkemizdeki eğitim kalitesi giderek artsa da okuldan yeni mezun olmuş bir mühendisin, bir proje yürütecek donanıma sahip olması için sektörde bir süre deneyim kazanması gerekiyor. Uzun yıllardır dile getirdiğimiz ara eleman açığının da henüz giderilmemiş olması sorunu katmerleştiriyor.

Maalesef ülkemizde hala yazılımların önemli bir bölümünü mühendis kökenli kişiler yapıyor. Birkaç yıl önce başlatılan “1 Milyon Yazılımcı” projesinin sonuçlarını almaya başladığımızda sektör olarak geleceğe daha güvenle bakabileceğiz. Bu projenin hızlandırılmasının önemi bugünlerde daha da net bir şekilde ortaya çıktı.

İnovatif ve kişiselleştirilmiş İK uygulamalarına ihtiyaç var

Peki biz şirket yöneticileri, yetişmiş insan gücümüzü kaybetmemek için neler yapmalıyız?
İlk olarak şirketler daha inovatif ve insan odaklı politikaları hayata geçirmeli. Ayrıca erken aşama çalışanlarının şirkete ortak edilmesi ve exit’larda gelir elde etmelerini de sağlamanın çok etkili bir araç olduğunu düşünüyorum. Bu yöntemi kullanan şirketlerin kaynağı elde tutmada başarılı olduğu çok sayıda örnek var.

Elbette maaş da önemli ancak tek başına maaş artırımı da artık yeterli değil. Kişilere ya da departmanlara özel programları hayata geçirmek gerekiyor. Örneğin evden çalışanlar için gerekli olan malzemelerin sağlanması bir yöntem olarak kullanılabilir. Çalışma ortamı kurulması, internet bağlantılarının sağlanması, kişisel gelişimlerini destekleyecek eğitim programlarının sayısının artırılması, uluslararası etkinliklere katılımlarının sağlanması, kariyer planlamalarının hayata geçirilmesi gibi insan kaynakları uygulamalarını hayata geçirmek gerekiyor.

Ancak en önemli konunun eğitim kalitesini güçlendirmek olduğunu belirtmek isterim. Bu noktada özel sektör ve akademi dünyası ilişkisini derinleştirip okul sıralarındaki gençlerin deneyim kazanmasını sağlayacak staj olanakları yaratmak, birlikte projeler geliştirmek gibi eylemleri de hayata geçirmeliyiz.

En önemli kaynağımızın insan olduğunu unutmadan hareket edersek kısa sürede bu sorunu aşabileceğimizi düşünüyorum.