Yıl sonu yaklaştıkça kurdaki gelişmeler daha fazla merak ediliyor. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi yılsonu döviz borcu geri ödemelerinin yoğunlaştığı dönem. Taksitleri ödemek için hem Hazine hem de şirketler, kasalarında yeteri kadar döviz yoksa piyasadan bulmak zorundalar. Yanı sıra bilançolar kapatılacak. Şirketler kurun seviyesine göre kâr-zarar hesabı yapacaklar. Bir başka neden de, dönemsel olarak ithalatta görülen artışlar. Firmalar yine bilanço
hazırlıkları nedeniyle stoklarını bu aylarda düzenleme çabasındalar. İthalat diğer aylara göre artış gösterebiliyor. Özetle, geleneksel olarak yılın son aylarında, döviz talebi yüksek oluyor. Acaba döviz arzı nasıl? O tarafta bir sorun
varsa, artan talep nedeniyle döviz fiyatlarının, kurun yükselmesi kaçınılmaz.
BORÇLULUK ÇOK HIZLI BÜYÜMÜŞ
Dolar ve Euro basan ülkelerin durumu pek parlak değil. Her gün bir başka ülkeden borçlanma piyasalarına yönelik haber ve yorumlar geliyor. Artık Almanya, Fransa ve hatta ABD’nin kredi notları tartışılıyor. En çok konuşulan başlık kamu borçları. Nedense, bu ülkelerdeki hanehalkının ve şirketler kesiminin borçluluğu konusu çoğunlukla gündeme
gelmiyor. Halbuki sorunların temelinde, ülkelerdeki borçların son otuz yıldaki inanılmaz artışı var. Aşağıdaki Tablo, BIS (Bank for International Settlements) uzmanlarının bir çalışmasından yararlanılarak, G7 ülkeleri için hazırlandı. Görüldüğü gibi, Japonya ve Kanada hariç dünyanın en büyük yedi ekonomisinin; kamu, hanehalkı ve şirketlerinin borç toplamı, 1980 yılında milli gelirlerinin bir buçuk katı kadarmış. Otuz yıl sonra bu oran 3 katı geçmiş.
Dikkatinizi çekerim, artış sadece kamu borçlarında değil. Aileler ve şirketler de olabildiğince hızla borçlarını çoğaltmışlar. G7 ülkelerinin toplam milli hasılası 30 trilyon dolardan biraz fazla. Buradan yola çıkarak yapılacak basit bir hesapla, geçen yıl itibaiyle, bu ülkelerdeki tüm kesimlerin borçlarının toplamı, yaklaşık 100 trilyon dolar kadar.
ÖDENMESİ KOLAY DEĞİL
Bu kadar borcun ödenmesi kolay bir iş değil. Ortalama vadenin 5-6 yıl dolayında olduğunu kabul edersek, her yıl yaklaşık 20-25 trilyon dolar borcun çevrilmesi gerekiyor. Bu büyüklük neredeyse G7’lerin milli gelirlerinin toplamının üçte ikisi kadar. Ama sadece bu rakama bakarak karar vermek yanlış olur. Bir de finansal sektörün büyüklüğü
önemli. Dünyada finansal sistemin büyüklüğü, normal şartlarda bu miktarı kaldırabilir. Ancak, borç sorunu sadece G7’lerde yaşanmıyor. Ayrıca Avrupa’dakiler başta olmak üzere bankalar, kriz nedeniyle artan sermaye ihtiyaçlarını
karşılayabilmek için küçülmek zorundalar. Kanada Merkez Bankası Başkanı’na göre, bankalar sermeye açıklarını kapatmak için sadece aktif satma seçeneğini kullanırlarsa, 3.5 triyon dolar kadar küçülmek zorunda kalacaklar.
İşte döviz arzı açısından can alıcı sorun burada ortaya çıkıyor. Hasarlı bankalar aktif küçültmeye kendi ülkesinden mi yoksa yükselen piyasa ekonomilerinden mi başlayacak? Alman Commerzbank geçenlerde Almanya ve Polonya dışındaki faaliyetlerinde küçülmeye gideceğini duyurmuş. Benzeri söylemler diğer bankalardan da geliyor.
Görünen o ki çekilme, kredi ve diğer yatırımlardaki azalma, yükselen piyasalardan başlayacak.
Eğer FED ve ECB piyasalara yeniden para vermezlerse, arzı azalan dövizi ülkeye çekebilmek için, rakiplerimizden farklı şeyler yapmak zorundayız. Sadece istikrara dayalı söylemle bu işin içinden çıkılması biraz zor. O işin olmazsa olmazı. Yanı sıra orta vadede yapısal reformlar, kısa vadede de belirsizlikleri azaltan önlemleri hayata geçirmek
için hızlı hareket etmek gerekiyor.