Advertisement

Haftaya zam haberleriyle başladık. Artan bütçe açığına çare olmak üzere; akaryakıt, alkollü içecekler ve otomobilden alınan vergiler yükseltildi. Tapu harçları artırıldı. Haberler önümüzdeki haftalarda doğal gaza, elektriğe ve sigaraya da zam gelebileceği yönünde. Amaç 2012 bütçesinde 21 milyar lira olarak tahmin edilen açığın 32 milyar liranın üstüne çıkmasını engellemek. Gelecek yılın kamu açığına çare bulmak.

BÜTÇENİN YAPISAL SORUNU
Öncelikle neden çoğunlukla sonbahar gelince böylesi gelir artırıcı hareketlere başvurulduğunu anlamak yararlı olacak. Çok yazıldı, söylendi; KDV ve ÖTV ağırlıklı vergi yapısından. Harcamalar azalınca dahilde alınan KDV ve ÖTV, ekonomi küçülmeye başlayıp ithalat ihtiyacı düşünce de ithalden alınan KDV gelir tahminleri tutmuyor. Buna karşılık harcamaları aynı oranda kısmak mümkün değil. Sonuç bütçe açığının büyümesi. Mali disiplinin göz önündeki göstergesi bozulmaya başlayınca önce dış sonra iç piyasalar tedirgin olmaya başlıyor.
Ardından açığın faizlere etki etme olasılığı artınca hükümet, çoğunlukla yılın son çeyreğinde, vergi ve fiyat ayarlamaları yapıyor. Kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar artırılıyor. Bu zamlar sabit gelirli ailelerin bütçesinde önemli yer tuttuğu için biraz daha fakirleşmeleri anlamına geliyor. Çünkü akaryakıta yapılan her zam, bir süre sonra ulaşım fiyatlarını vuruyor. Otobüs, dolmuş ve okul servisi ücretleri artıyor.
Diğer taraftan, bu artışlar TÜFE'de önemli ağırlığa sahip olduklarından enflasyon hedefinden sapmaya neden oluyor. Yani mikro etkileri gibi makro açıdan da olumsuz etki yaratıyorlar. Para politikasının kredibilitesi ve başarısı tartışılır hale geliyor. Bu bağlamda artık piyasalarda yıllık enflasyon hedefi beklentisi revize edildi. Büyük çoğunluk yüzde 7'den küçük bir yıllık artış beklemiyor.

VERGİ ADALETİ BİRAZ DAHA BOZULUYOR
Böylesi ve benzeri olumsuzluklardan kurtulmanın bir yolu, dolaylı vergilere dayalı yapı yerine, gelirden ve servetten alınan vergilere ağırlık veren, kayıtdışılığı minimize eden yapısal değişime
gidilmesidir. Böyle bir hazırlık olduğunu biliyoruz. Gelir vergisinde değişiklik yapacak kanun tasarısının hazırlıklarının son aşamaya geldiğini duymuştuk. Uzmanlar, taslak değişmezse, reform yönünde önemli bir adım olacağını belirtiyorlar.
Aslında bu konuda çok geç kalındı. Bugünle karşılaştırılınca, 2003 yılında sorunlu bir bütçe yapısı vardı diyebiliriz. O yıl bütçe gelirleri, milli gelirin yüzde 25'i kadarken harcamalar yüzde 36'sıydı. Harcamaların bu kadar yüksek olmasının ana nedeni faizlerdi ve milli gelirin yüzde 16'sına karşılık geliyordu. Oysa 2011 yılına gelindiğinde; bütçe gelirleri milli gelirin yüzde 23'ü, faiz harcamaları da yüzde 3.3'ü kadardı. Faiz harcamaları bu kadar düşerken yapısal hiçbir önlem alınmadığı için bütçenin sorunları nicelik olarak değişmekle beraber nitelik olarak aynen devam ediyor. Dolayısıyla gelirlerde beklenen performans yakalanamayınca harcamalarda kısıntıya gidilemiyor, açık ve borçlanma büyümeye başlıyor.
Önlem alması tamamen idareye bağlı bir yapısal sorun örneği vererek yazıyı bitireyim. Devlet, yıllardan beri kendi adına tüketiciden kesilen KDV'yi tam olarak tahsil edemiyor. Maliye Bakanlığı'nın verilerine göre, ağustos ayına kadar tahakkuk eden KDV tutarı 40.3 milyar lira. Bunun sadece 21.2 milyar lirası, yani yarısı tahsil edilebilmiş. Alışveriş yaparken bizden KDV'yi tahsil eden birileri, bu parayı devlete vermek yerine kendi ceplerine atıyorlar. Tahsil edilse açık azalacak. Bizler de, "mali disiplin" adına mazota, LPG'ye, doğalgaza, elektriğe ve sigaraya daha fazla ödemekten, cezalandırılmaktan kurtulacağız.