Amerikan Hazinesi, 2008 krizinin etkisiyle borçlanma limitini aştı. Borcun büyüklüğü ve dünyadaki borçlanma kaynaklarına olan baskısı nedeniyle konu özellikle cari açık veren, aşırı borçlu ülkeleri yakından ilgilendiriyor. Yeni yasayla siyasi pazarlıklara biraz daha zaman kazandırabilmek için borç tavanı uygulaması mayıs ortasına kadar askıya alındı.
Anlaşmazlığın ana nedeni, çözüm yönteminde. Cumhuriyetçiler klasik iktisatçı bir yaklaşımla vergileri yükseltmek yerine harcamaların kesilmesinin doğru olacağını savunuyorlar. Özellikle savunma harcamaları yerine sosyal harcamalardan başlanmasında ısrarcılar. İşsizlere, yaşlılara ve toplumun diğer alt gelir gruplarına yapılan kamu yardımlarının azaltılmasını istiyorlar. Amerika'nın yabancılardan borçlanıp fakirlere dağıtmasını doğru bulmuyorlar.
Aşağıdaki tabloda 1993 Aralık ve 2012 Eylül tarihleri itibarıyla Amerikan Hazinesi'nin kime borçlu olduğu görülüyor. Toplam borcun yaklaşık yüzde 30'u diğer kamu kurumlarına. Kalanı piyasaya.
Piyasada işlem gören borcun son yirmi yılda değişen dağılımı çok ilginç. İlk göze çarpan şey, FED'in 20 yıl önce de hazineyi finanse ettiği anlaşılıyor. Piyasada işlem gören kâğıtların yüzde 10'u Amerikan merkez bankasının portföyündeymiş. Hemen "Açık piyasa işlemleri için gerekli" demeyin. Bu anlayışla yola çıkınca 1.6 trilyon dolarlık şimdiki tutarı da aklamış olursunuz. Bu kadar yüklü miktarda alacağı taşıyan bir yapı, borçluya bağımlıdır. Hani borcu bini aşınca "Şimdi Salamon düşünsün" diyen Yahudi misali.
2012'ye gelindiğinde en çarpıcı gelişme, yabancıların taşıdığı Amerikan hazine kâğıdı miktarı. Piyasada işlem gören borcun neredeyse yarısı yabancılar tarafından taşınıyor. Diğer bir deyimle, cari açık veren ABD, açığını kapatmak için yabancılardan yaklaşık 5 trilyon dolar borç alıyor.
Amerikan kamu kâğıdını alan ülkeler içinde en büyük pay yüzde 21.1 ile Çin'e ait. Onu yüzde 20.4 payla Japonya, yüzde 4.7 payla petrol ihraç eden Körfez ülkeleri, yüzde 4.6 payla Brezilya, yüzde 3.5 payla Tayvan izliyor. Rakamlar Amerika'nın Asya-Pasifik ülkelerine olan borcunun büyüklüğünü gösteriyor. Bu ülkelerde kamu fonlarında biriken paraları ABD halkı düşük faizle kullanıyor. Böylelikle son yıllarda, ABD dış politikasının merkezinin Atlantik Okyanusu'ndan Pasifik Okyanusu'na kaymasının nedeni daha iyi anlaşılıyor.
Biraz zorlama bir bakış açısıyla ele alırsak, alacaklıların yapısındaki bu değişimi; Amerika son krizin yükünü FED, Çin ve Japonya'ya taşıttırıyor şeklinde yorumlayabiliriz. Çünkü faizler o kadar düşük ki bundan yatırımcıların yüksek getiri elde etmesi mümkün değil. Diğer bir deyimle Amerika küreselleşme sonucunda para basarak krize çözüm bulabiliyor. Krizin yükünü dünyaya yayabiliyor. Ama nereye kadar? Bir gün yabancı yatırımcılar daha yüksek getiri talep etmeye başlarsa bu kadar büyük borcu sürdürebilmek zorlaşır. Dolayısıyla, kamu borcunun yapısı ABD dış politikasını bile etkiliyor olabilir.
Artık iktisatçılar bu borcun sürdürülebilirliğini tartışıyorlar. Konu hem 2008 krizi sonrası dünyanın yeni dengelerini daha iyi anlayabilmek hem de olası yeni krizleri öngörebilmek açısından önemli.