Advertisement

Temel uzun bir hastalık dönemi geçirmiş. Ama çocuklarının ve yakınlarının kendisine yeterli ilgiyi göstermediğine inanıyormuş. Hastalığı ilerleyince bir gün zar zor evden çıkmış. Gitmiş mezar taşını hazırlatmış. Çocuklarına vasiyet etmiş, ölünce adını verdiği ustaya uğramalarını istemiş. Zamanı gelince mezar taşı yerine konmuş. Üzerinde şunlar yazıyormuş: “Hastayım dedum inanmadunuz. Şimdi ne oldi?” Yazılarıma yorum yapan okurlarım devamlı sıcak paraya yaptığım atıfları eleştirdiklerinde aklıma hep bu fıkra gelir.

SİYASİ İSTİKRARIN ÖNEMİ

Konuya sık vurgu yapmamın nedeni sıcak paranın oynaklığıdır. Ona bağımlı ekonomilerde siyasi istikrar ve hızlı karar alabilme önemlidir. Doğal olarak, yatırımcıların amacı para yatırdıkları ekonomiye katkı sağlamak değildir. Piyasalardan çıkarken, o ülkenin ekonomisi zora giriyormuş gibi bir düşünceleri olamaz. Ülkedeki iktidar veya muhalefet, hatta demokrasi bile onları ilgilendirmez. Çünkü sıcak paracılar için en temel saik, istedikleri anda ve hızla kazançlarını realize edebilmektir. Bu bağlamda faizlerin yüksek olması, piyasalara giriş yaparken yüksek olan kurun çıkarken düşük olması onların hoşlandıkları dönemlerdir.

GEZİ PARKI

Bir ağaç sökme olayına hükümetin ve polisin gösterdiği aşırı tepki sonucu toplumsal protestoya dönüşen olaylar Türkiye’de paradigmayı değiştirdi. Artık geniş toplum kesimlerini ilgilendiren kararların daha demokratik ortamda alınması gereği ortaya çıktı. Şehirli, orta sınıfı temsil eden gençler ve kadınlar yaşam tarzlarına yönelen müdahalelere isyan etmeye başladılar. Siyasi otoriteye, “Bizi de dikkate al. Otoriter ve dini referansla alınan kararlardan vazgeç” mesajı verdiler. Gezi Parkı onlar için bir simge. Ellerinden geldiğince sahip çıkmaya çalışacaklar. Anlaşılan o ki; eğer iktidar inatçı tavrını sürdürmeye devam ederse “çapulcular” da direnmeye devam edecekler. VE SONRASI Dolayısıyla hükümetin ortamı yumuşatmasında büyük yarar var. Siyasette uzun ve meşakkatli bir döneme giriyoruz. Önce yeni Anayasa gündeme gelecek. Etnik ayrılıkçılar Anayasa’da “anadilde eğitim, etnik eşitlik, bölgesel özerklik ve genel af” gibi ülkeyi ileride bölünmeye götürebilecek talepler öne sürüyorlar. Bunlar olmazsa “direneceklerini”(!?) söylüyorlar. Buna karşılık toplumun çok geniş bir kesimi de böylesi taleplere hiç ama hiç sıcak bakmıyor. Ülkenin bölünmesinden korkuyor. Eğer yeni Anayasa TBMM’de uzlaşma yerine referandumla halkın önüne getirilirse, bu tür farklılıkların toplumsal tepkiye dönüşmesi riski var. Hem de bu sefer talep basit bir çevre olayı olmayacak. Ardından, yerel seçimler gündeme gelecek. Sonrasında cumhurbaşkanlığı. Burada da AKP’nin üçüncü dönemden sonra aday olmama kararı gündeme gelecek. Siyasette yeni şekillenmeler tartışılmaya, senaryolar yazılmaya başlanacak. Sonrasında genel seçimler yapılacak. Her seferinde siyasette yeni yapılanma, riskler, istikrar konuşulacak. Yanı sıra bir yanda “Vur de vuralım, öl de ölelim”, diğer tarafta “İşaretin yeter” diye bağıranlar. Ekonomik kararlar eskisine oranla biraz daha yavaş alınacak. Hatırlamakta yarar var. Dışarıda da parasal genişlemenin sonuna yaklaşıldığının konuşulmaya başlandığı bir döneme giriliyor. Bir de Suriye, Irak ve İran’da gelişen olaylar. Yani dert sadece içeride değil. Ne yazık ki, böylesi bir dönemde sıcak paranın sahiplerinin risk algılamalarını daha fazla dikkate almak gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki 260 milyar doları yönetiyorlar. Şimdi onlara kızmanın zamanı değil. Zamanında, ülkeye para getirirken sesinizi çıkarmanız gerekiyordu. Gün, geniş ve kalıcı uzlaşmayı ivedilikle sağlama zamanıdır.