Advertisement

Habertürk’ün Polemik sayfasını hazırlayan arkadaşlar geçen çarşamba günü harika bir iş başarmışlar. Diyanet’in “Kızaktaki memur maaşı, işveren devletse helal, özelde çalışıyorsa haram” ifadesi hakkında görüşleri bir araya getirmişler. Dini yorum gerektiren bir konuda topa girmenin, benim için ne kadar riskli olduğunu biliyorum. Ama mali disiplinin özünde toplumsal bir kültür olduğu için konuya o açıdan değinmek istiyorum. Hatırlatmak için özetlemek gerekirse, helaldir görüşünü savunanlar konuyu, uygulamanın devlet politikası olmasına bağlıyorlar. Eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Süleyman Ateş; “Memur hile hurda yaparak kendini hasta gösteriyorsa ve çalışmıyorsa aldığı para haram olur. Ancak bu durum devlet politikası gereği yapılıyorsa ve sonuç olarak herhangi bir hizmet vermiyorsa onların vebali yoktur. Devletin emriyle bu iş yapıldığı için maaşları helaldir” diyor. Yani suçlu olan memur değil, onun çalışmadan maaş almasına neden olandır, karar verendir demeye getiriyor.

DEVLET MALI ÇALANIN CENAZE NAMAZI KILINMAZ

Ama biz İslam dininin devlet malına yaklaşımını biliyoruz. En güzel örnek; Hz. Peygamber’in, Beytül Mal’dan yani devlet malından yiyenlerin, aşıranların cenaze namazını kılmamasıdır. Anlatılanlara göre; Hayber seferi sırasında ölen birinden söz ettiklerinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuş: “Arkadaşınızın cenaze namazını siz kılın.” Bu sözü duyan sahabelerin yüzü renkten renge girmiş. Bunu gören Hz. Peygamber demiş ki: “O arkadaşınız, kamu mallarından bir miktar aşırmıştı. Sebep işte budur.” Bunun üzerine, sahabeler, ölen adamın eşyasını karıştırıp baktılar, bir de ne görsünler, Yahudilerden ganimet olarak ele geçmiş bir deri pabucu aşırmış. Kamu malı konusunda bu kadar titiz olan bir anlayışı savunanların yaşadığı bir ülkede; merkezi hükümet, KİT’ler ve belediyeleri beraber değerlendirmeye alırsanız, kamuda fiilen çalışmadan maaş ve ücret alanların toplam sayısının birkaç on bini bulduğu söyleniyor. Emek harcamadan maaş alınıyor, hak yeniyor. Sadece maaşları değil, devletin verdiği her parayı kendisine hak gören bir anlayışı da bu açıdan ele almakta yarar var. Fakirlere, ihtiyacı olanlara yapılan yardımı alırken, diğer sosyal transferlerden yararlanırken, gerçek gelirini gizleyenler kamu malından aşırmış sayılmazlar mı? Hak etmediği halde devletten para alan birisi, ihaleye fesat karıştıranları eleştirebilir mi? “Aşırmanın” büyüğü, küçüğü olur mu?

SORUMLULUK KARAR ALICILARIN

Ancak, asıl tartışılması gereken, sahabenin cenaze namazını kılmayacak kadar devlet malına duyarlı olunması gereken bir kültürde, bu kararları verenlerin sorumluluğudur. Diğer bir deyimle, kamu malını koruma görevini üstlenenler, sorumlu olanlar keyiflerine göre harcama yapamazlar. Paranın nereye gittiğini kontrol etmeleri gerekir. Dolayısıyla, haksız yere maaş verilmesinin ve yardım dağıtılmasının önüne geçme görevi onlarındır. Hesap vermelidirler. Ama biz bırakın hesap sormayı, aynı kaldırımı her seçimde yenileyen, aynı yola her seçimde yeni şerit ekleyen belediye başkanına oy veriyoruz. Çaldığı iddia edilen kamu görevlisi için de “Çalıyor ama iş yapıyor” diyoruz. Aksine “Para yok, tasarruf etmemiz lazım, borçlanarak hizmet üretilmemeli” diyen adaya aptal muamelesi yapıyoruz. Yazıyı bir anekdotla bitireyim. Birkaç yıl önce Mülkiye’deki derste, “Devletin malı deniz yemeyen domuz” atasözüne atıf yapınca, misafir bir Arnavut öğrenci özdeyişi anlayamadığını söyleyip ne anlama geldiğini açıklamamı istedi. Açıklamakta çok zorlandım. “Bilmeseniz daha iyi” diyerek geçiştirdim. Başka ne yapabilirdim ki? Ben kamu malının titizlikle korunmasına da, mali disiplinin gerekliliğine de inanıyorum.