Advertisement

Ekonomide finansal istikrar ilk önce bankaların fon kaynaklarından başlar. Diğer bir deyimle bankaların fon kaynaklarının çoğu mevduattan ise farklı; repo, merkez bankası kaynakları gibi toptan fon piyasalarından sağlanıyorsa farklıdır. Ne kadar çok mevduat kaynaklı fon yaratabiliyorlarsa, finansal istikrar için o kadar sağlıklıdır. Tabii söylemeye gerek bile yok, yerli para mevduattan bahsediyorum.

Bununla beraber, 1990’lı yıllardan bu yana, özellikle sanayileşmiş Batılı ülke bankaları daha hızlı büyüyebilmek için mevduatlar yetmeyince toptan fon piyasalarına yöneldiler. Repo, aşırı hızla gelişen türev ürün piyasaları, merkez bankası fonları gibi büyük ama daha oynak piyasalardan borçlandılar. İçeride daha fazla kredi verdiler, dışarıda yükselen piyasa ekonomilerine para yatırdılar.

Banka aldılar, büyüdüler. Otuz yıl önce 200 milyar dolarlık bilançosu olan banka sayısı parmakla sayılırken şimdi onlarca bankanın bilançosu trilyon dolarları geçiyor. Ancak her güneşli günün bir gecesi olduğu gibi bu işin sonu da 2008 kriziyle geldi. Amerika’da Lehman battı, Atlantik’in her iki tarafında birçok banka kurtarıldı. Kurtarılanların sorunlu bilançolarının bir kısım yükü kamuya yüklendi. Devletlerin borçları çoğaldı. Ama önlemler çözüme yetmedi. Büyük bankaların çoğunun sorunlu aktif yapısı devam ediyor. Dahası bankalara toptan fon sağlayan piyasalar eskisi kadar etkin ve verimli çalışmıyor. Böyle olunca merkez bankaları her geçen gün daha fazla kaynak aktarmak durumunda.

FED’İN SON AÇIKLAMASI

Bu yapının da sürdürülemeyeceği biliniyordu. Dünya para otoriteleri 2019 yılına kadar yayılan bir sürede uygulanmak üzere BASEL III kurallarında anlaştılar. Özellikle büyük bankların daha fazla sermaye tutmalarını istediler.

Ancak önceki gün FED’den beklenmeyen bir açıklama geldi. Elli milyar dolardan daha büyük aktif büyüklüğü olan bankalar için likit varlık tanımını değiştirmeyi önerdiler. Bir yandan likit varlık tanımlaması daraltılırken diğer yandan yeni tanıma göre tutulacak varlıkların yüzde 80’inin 2015 yılında bilançolara konmasını tartışmaya açtılar. Avrupa’dan daha önce başlatılan uygulamayla ABD bankalarına 200 milyar dolar ek sermaye yükü geleceği tahmin ediliyor. Açıklanan amaç, bankaları FED’in parasal genişlemeye son vermesi durumunda ortaya çıkabilecek olası şoklara karşı hazırlıklı tutmak. Bir yerde Amerikalılar ön alıyorlar. Hazırlık yapıyorlar.

BİZE ETKİSİ

Türk bankacılık sektörünün yabancı kaynaklara olan ilgisinin çoğaldığı bilinen bir gerçek. Örneğin, Türkiye’nin 127 milyar dolarlık kısa vadeli dış borcun 88.4 milyar doları, yüzde 70’i, bankalara ait. Bankalar bu parayı saklamak için borçlanmıyor. Çoğunu TCMB’ye veriyorlar, döviz rezervleri yükseliyor. Bankalar da TL borç verme kapasitelerini yükseltiyorlar.

Dışarıda bir yandan FED’in parasal genişlemesi, diğer yandan bankalara yeni sıkılaştırıcı kurallar getirilmesi ve bunun hızlı bir geçiş süreciyle hayata geçirilmesi tüm yükselen piyasa ekonomileri gibi bizi de olumsuz etkiler.

Tüketim yerine yatırıma yönlendirilmeye çalışılan krediler pahalılaşır, büyüme yavaşlar. Rasyonel bakınca, ekonomik olarak sıkıntılı bir yapı olsa da bankaların dış borçlanması, cari açığın finansmanında da önemli yer tutuyor. Açığın yarısından fazlası finansal sektörün getirdiği yabancı para kredilerle kapanıyor. Finansman zorlaşabilir, kurlar etkilenir.

Özetle, dünyadaki yeni şartlar, içeride olabildiğince hızlı bir hazırlıkla yapısal değişim programını gündeme getirmeyi gerektiriyor. Seçim vb. gündemler finansal istikrar için gerekli adımların atılmasını geciktirmemeli.