Advertisement

G. Kore’nin başkentinde yarın başlayacak olan G20 Liderler Zirvesi, Kriz sonrasının en önemli toplantılarından birisi. İleride bu günlerin tarihini yazanlar, Seul Toplantısından dönüm noktası olarak bahsedecekler.  

Her kriz sonrasında olduğu gibi, dünyada korumacılığın arttığı görülüyor. Bu tür gelişmelerin bilincinde olan G20 ülkeri, doğrudan yabancı sermeye yatırımlarına (DYSY) korumacı önlemler alınmasından endişe ediyorlar. Bu bağlamada, dünyadaki uygulamaları takip etmeleri için  OECD ve UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı) Sekreteryalarına görev vermişler.

Bir dizi rapor hazırlayan OECD ve UNCTAD, son raporu Kasım 2010 tarihinde yayımlamış. Rapor oldukça ilginç.

G20 ülkelerine gelen DYSY yatırımları, bu yılın ikinci yarısında yüzde 36 düşmüş. Krizin bittiğinin ileri sürdüğü bu günlerde, doğrudan yatırımların bu kadar düşmesi kritik bir gelişme.

Özellikle bizim gibi cari açığı olan, ve bu açığı sıcak para ile finanse etmeyi dert etmeyen ülkeler için önemli. Eğer yeteri kadar DYSY gelmezse, cari açığı finanse edebilmek için sıcak paraya daha çok ihtiyaç duyulacaktır. Sıcak para, bir ülkeye yüksek reel getiri olduğu sürece ilgi duyar. Açık büyürse, yeteri kadar DYSY bulunamazsa, sıcak paraya daha fazla getiri garantisi vermek gerekecektir.

Rapor, bu bağlamda DYSY’ndaki eğilimler konusunda da bazı ip uçları veriyor. Özellikle yükselen piyasa ekonomilerinde korumacı anlayışaların gelişmeye başladığı konusunda G20 liderlerini uyarıyor.

OECD ve UNCTAD bu tür korumacı uygulamaların gittikçe yerleştiğini vurgulayarak, gelecekte yaygınlaşmasından korkuyor. Uzmanlar, haklı olarak, bazı ülkelerde hayat bulan ve gittikçe yaygınlaşan doğrudan yatırım kısıtlamalarına ivedilikle son verilmesini ısrarla öneriyorlar.

Söz konusu Rapor’da yer alan ve Mayıs – Kasım 2010 arasında uygulanmaya başlanan kısıtlamacı önlemler hakkında bir kaç örnek vereyim:

  • Avustralya’da yabancıların, ticari olmayan gayrimenkul alımına sınırlamalar getirilmiş.
  • Brezilya, yabancıların kırsal kesimde mülk edinmelerindeki serbestliği kaldırmış, izne tabi tutmuş. Yanı sıra, finansal sektörde “Tobin Vergisi” uygulamasını değiştirmiş.
  • Çin, DYSY mevzuatında değişiklik yaparak izin alınması gereken yabancı sermeye yatırım alanlarını genişletmiş.
  • Endonezya, belirlediği sektörlerde yabancıların yapabileceği yatırım miktarı ve sahiplik oranına sınırlamalar getirmiş. Ayrıca, kısa vadeli sermaye girişlerine sınırlamalar konmuş. Yabancılar bir borç enstrümanı aldıklarında, bir ay süreyle bankada tutmak zorundalar. Bir de bankaların net açık pozisyon tanımları değiştirilmiş.
  • G. Kore, bankaların forward pozisyonlarına limit getirmiş. Bankaların dövizli kredilere uyguladıkları garantilere kısıtlar konmuş. Yanı sıra, bankaların yabancı para likidite rasyolarına yönelik kurallar oldukça sıkılaştırılmış.

G20 ülkelerinde çözü bulunması gereken diğer bir sorunda, Kriz sırasında uygulanan önlemelerin bitiş tarihi. Yukarıda özetlenen kısıtlamaları savunanlar, ülke ekonomilerini savunmak argümanından yola çıkıyorlar. Örneğin FED bu kadar likidite vermese biz de sermaye hareketlerene sınırlamalar getirmezdik demeye gitiriyorlar.

İşte burada G20 Zirvesinin önemi ortaya çıkıyor. “Kriz dönemi uygulamalarına ne zaman son verilecek?” sorusuna en net cevap, umarım orada verilecek. Umudumu kaybetmek istemiyorum.

Ama bu soruya doğru bir cevap verilemezse o zaman da, yukarıda örneği verilen  uygulamalar kalıcı hale gelecek. Bir ülkede kalıcı olan korumacı tedbirlerin, diğerlerinden tepki almaması düşünülemez.

Derler ya, liderlik böyle zamanlarda belli olur. Bekleyelim, görelim.

 

 

Not:  Bugün 10 Kasım. Önerim; günümüzü yas tutmak yerine, Gazi Mustafa Kemal’in Bağımsızlık Mücadelesini nasıl kazandığını araştırarak geçirelim.