Tarihsel persfektifle bakılınca, KİT’lerin Türkiye ekonomisine önemli katkıları yadsınamaz. Balkan, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı yaşayan bu topraklarda ne sermaye ne de insan kaynağı kalmıştı. Cumhuriyet kurulurken çocukları beslemek için şeker, iç çamaşı dikebilmek için patiska bezi bulmak büyük sorundu. Bu ve benzeri nedenlerle ilk üretime geçen fabrikalar şeker ve bez üretenlerdi.
Özellikle 1950 sonrası dönemlerde, KİT’ler kamu kaynaklarını yandaşlara aktarmanın aracı olarak kullanılmaya başlandı. Ekonomik dinamikler değiştikçe rekabete ve dünyaya açılmaya hazırlanabilmeleri için gereken yeniden yapılandırılmaları devamlı ötelendi.
24 Ocak 1980’de dış ticaretin serbestleştirilmesinin ardından KİT sistemi, ekonomiye, özellikle bütçeye, daha fazla yük olmaya başladı. Genellikle eski teknoloji kullanan ve istihdam maliyetlerine hiç dikkat etmeyen KİT’ler, dışarıdan gelen rekabet baskısına dayanamadılar. Daha önce yüksek gümrük duvarlarıyla korunmaya alışkın oldukları ve maliyetleri fazla dikkate almadıkları için zarar etmeye başladılar.
Diğer bir deyimle, ekonomide önemli yer tutan KİT’ler, dış ticaret serbestleştirilmesine hazırlıksız yakalandı. Sorunları bütçeye taşındı. Kamu dengeleri olumsuz etkilenmeye başladı.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
O günlerde iki çözüm önerisi gündeme geldi: özelleştirme, özerkleştirme.
Özelleştirme çok bilinen bir seçenek. Özellikle 90’lı yıllardan sonra KİT’lerin kamu dengelerine olan etkisini azaltmayı hedef alan bir yaklaşım. Diğerinden temel farkı bütçeden para alma yerine, özelleştirme gelirleriyle katkı sağlamayı önermesi. Özelleştirmeden sağlanan gelirlerle, sorunlu KİT’lerin rehabilitasyonu hızlandırma hedefi koyması.
Bu bağlamda özelleştirme ihalelerinde yüksek fiyat verene, o KİT’i yönetip yönetemiyeceğine bakılmaksızın satış yapıldı. Ne var ki, satılan KİT’ler, banka özelleştirmelerinde olduğu gibi, bir süre sonra kamuya tekrar daha büyük yük oldu.
Özerkleştirmeyi savunanların çözüm önerisi de bir anlamda ilkine benziyordu. KİT havuzu kurulacak, KİT gelir fazlaları bir havuzda toplanacak, ihtiyacı olan KİT’ler de buradan ucuz kaynak edinebileceklerdi. Yeniden yapılandırma ve özerk yönetim sonucu, mülkiyet özel sektöre devredilmeden, iktisadi yapı ekonomiye kazandırılmış olacaktı.

ÖZELLEŞTİRMENİN SONUCU
Türkiye ilk seçeneği tercih etti. Özelleştirmeye Telekom, TÜPRAŞ gibi sorunsuz KİT’lerden başlandı. Gelirler, ihtiyacı olan KİT’lere değil, bütçenin cari harcamalarına ve borç ödemelerine kullanıldı.
Kamuda sorunlu KİT’ler, yeniden yapılandırılmadıkları için, son yıllarda bütçeye daha fazla yük olmaya başladılar.
Aşağıdaki Tabloda, yıllar itibariyle KİT’lerden ve kamu bankalarından elde edilen gelirler ile onlara bütçeden yapılan ödemeler yer alıyor.
KİT’lerin bütçeteye yaptıkları gelir katksı çok değişken değil. Bütçeden sorunlu KİT’leri desteklemek için yapılan harcamalarda görülen artışın ana nedeni, finansman sıkıntısı çeken KİT’ler.
Özelleştirilmeleri çok zor olan ve gelir sorunu yaşayanların TTK, TCDD ve diğerlerinin geleceği bütçe desteğine bağlı.
Bu bağlamda 2010 yılında gözlemlenen yüksek sermaye ödemesinin arkasında aynı mantık var.
Beklenenden daha yüksek gelen bütçe gelirleri, yaklaşan seçimler nedeniyle, Devlet Demiryollarının harcamalarına yönlendirilmiş.
Özetle, havuz sistemi çalışmıyor. KIYEM, DHMİ gibi geliri olanlar, TMO, ÇAYKUR, TCDD, TTK ve TKİ gibi finansman açığı olanların dertlerine deva olamıyorlar.
Sorunlu KİT’ler piyasa şartlarına göre yeniden yapılandırılmadan, yardımcı olabilmeleri de çok zor. Çünkü 2002 yılından bu yana devletin arşivlerinde çürüyen, yeni KİT yönetim sistemi önerisini ele almak konusunda siyasetçiler pek istekli değiller.

Advertisement