Advertisement

Seçim startı verildikten sonra bazı siyasiler, bağımsız kurulların kapatılmasına yönelik demeçler vermeye başladı. En son haber; DPT, Hazine, TÜİK, BDDK ve SPK’nın Ekonomi Bakanlığı çatısı altında toplanacağı yönünde. Siyaset, özünde, kıt kamu kaynaklarını etkin ve verimli dağıtma sanatıdır. Ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak, iş bulmak, gelir dağılımını daha adil duruma getirmek, sağlık, eğitim, güvenlik, savunma ve adalet hizmetlerinde en yüksek kaliteyi sağlamak hükümetlerin temel görevidir. Bağımsız kurulların kurulmasının arkasındaki neden, hükümetlerin bu temel amaçlarla daha çok ilgilenmesini sağlamak için ekonomiye müdahalelerini sınırlandırma arzusudur.

SİYASETÇİNİN EKONOMİYE GÜNLÜK MÜDAHALE ARZUSU
Bu bağlamda, kapitalist bir ekonomide hükümetler, bölgesel kalkınma farkılıkları çok derin değilse veya olağan üstü bir durum yoksa, piyasaların günlük işleyişine müdahale etmezler. Çünkü günlük piyasa kararlarını müdebbir tüccarlar alır. Günlük kâr peşinde koşan esnaftır, tüccardır. Onlar için asıl olan ticarethanenin karlılığıdır. Olaya bakış açıları mikro temellidir. Ülkesini seven siyasetçiler ise tüccar davranışlarından uzak durmaya çalışırlar. Piyasaları denetlemek ve gerekirse yön vermek işini bile uzmanlara bırakırlar. Çünkü, siyasetçilerin asıl hedefi bir sonraki seçimde tekrar iktidar olmaktır. Günlük kararlarında bir ikilemle karşılaştıklarında, ülkenin uzun vadeli ekonomik çıkarlarını göz ardı etme olasılıkları olabilir. Siyasi kararlara iki örnek verilebilir. Bugünlerde yüksek benzin fiyatları konusu çok tartışılıyor. Herkes şikâyetçi. Ancak vergi reformu yapıp, petrol ürünleri üzerinden alınan yüklü vergileri azaltılmadan yapılacak bir fiyat ayarlaması, şirketleri ve ekonomiyi olumsuz etkileyecektir. Benzeri bir yorumu, finansal sektör için de yapabiliriz. Geçmişte var olan sorunların çözümünün siyasi tercihlerle geciktirilmesinin, Hazine’ye 45 milyar dolara mal olduğunu ne çabuk unuttuk! Bu nedenle, siyasi önceliklerle alınacak fiyatlama kararlarının ekonomiye zarar vermesi söz konusu olan doğal tekel piyasalarının denetimi ve düzenlenmesi bağımsız kurullara bırakılmaya başlanmıştır. Son yıllarda birçok ülkede; bankacılık, enerji, telekomünikasyon, kamu ihale sistemi, rekabet düzenlemeleri ve sermaye piyaları gibi alanlarda bağımsız kurullar kurulmuştur.

KURULLARA İDARİ YARGI YETKİSİ
Türkiye’deki bağımsız kurulların hukuksal alt yapı sorunları olduğu da bilinen bir gerçek. İlk olarak Anglo- Sakson ekonomilerinde kurulan kurullar bizdeki yapıya, bugüne kadar, tam uyum sağlayamamıştır. Nedeni bizim idare hukukumuzun Tanzimat Dönemi’nden, Mithat Paşa’dan beri Fransız sisteminden etkilenmiş olmasıdır. Danıştay yüksek yargı sisteminde önemli bir yer tutar. Anglo-Sakson idari hukukunda ise Danıştay benzeri yapılanmaların yerine bağımsız kurullar kurulmuş ve bu kurullara idari yargı yetkisi de verilmiştir. Kararları kesindir. Bizde ise Danıştay tarafından denetlenmektedir. YENİ

ANAYASADA ÇÖZÜM BULUNABİLİR
Yeni anayasa hazırlığı konusunda siyasiler arasında ortak bir anlayış oluştuğu bu günlerde, bağımsız kurulları kapatmak yerine idari ve hukuki sorunlarına anayasal güvencelerle çözüm bulmak daha akılcı bir yaklaşım olacaktır. Tabi burada siyasilerin ekonomiye günlük müdahalelerde bulunup bulunmayacakları konusunda kesin bir karar vermeleri gerekiyor. Diğer bir deyimle, ihale peşinde mi koşacaklar yoksa Güney Doğu’ya yapılacak yatırımların finansmanı için vergi reformu mu yapacaklar? Umarım karar ikincisi lehine olur.

NOT: Geçen hafta IMF’ye Türk başkan atanıp atanmayacağı konuşuluyordu. Avrupalılar bitirdi. En iyisi biz başkanlığı bırakıp, son IMF raporunun neden yayımlanmadığını tartışalım. Daha yararlı olmaz mı?