Advertisement

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)'nın son aldığı kararlara yönelik açıklaması, ekonomideki önemli bir hastalığın teşhisini doğru yapmış. Bu köşede aynı soruna defalarca değindim. Son yıllarda Türkiye'de sadece şirketlerin değil, insanların, hanehalkının da borcu hızla artıyor.
BDDK'ya göre artan tüketici kredilerinin yarısı konut ve otomobil satın almak için yapılan borçlanmalar. Diğer yarısı da ihtiyaç kredileri. Kuruma göre, bankalar ev ve otomobil almak için verdikleri krediler karşılığında ipotek, teminat alıyorlar. Dolayısıyla bu krediler için fazla sorun yok.
Ama, ihtiyaç kredileri için aynı şey söz konusu değil, riskleri daha yüksek. Yanı sıra doğrudan talep baskısı yaratıyorlar. İnsanlar daha fazla tüketebilmek için kredi alıyorlar. Yetkililer, eğer bu krediler daha pahalı hale gelirse, krediye olan talep ve dolayısıyla iç tüketim azalır diye düşünüyorlar.

HANEHALKI NEDEN AŞIRI BORÇLU?
Bir hastalığın tedavisi için doğru teşhis koymak önemli. Dolayısıyla önce insanların neden bu kadar çok borçlandığını iyi anlamak gerek.
Eğer amaç sadece ileride fiyatı artacağı düşünülen malı şimdiden satın alma telaşı ise
o zaman bir detaya bakmak lazım. Satın alınan malın fiyatında beklenen fiyat artış oranı, alınan kredinin faizinden fazla ise mal almakta acele etmenin mantığı var. Diğer bir deyimle, yıllık yüzde 15 faiz ödeyerek alınan krediyle bir otomobil satın alınırsa, alınmaması halinde araçın fiyatı yüzde 16 ve fazla yükselirse, alıcı fayda sağlamış olur.
Hanehalkının yükümlülüklerindeki artışın en önemli nedeni son yıllarda gelirlerde görülen düşüşlerdir. İhtiyaç kredilerinin büyük bir bölümü, yetersiz gelir düzeyi nedeniyle alınan borçlardır. Borçlanmanın amacı hayatı devam ettirebilmektir. Elde edilen gelirler, her geçen gün artan giderleri karşılayamadığı için borçlanma zorunlu hale gelmektedir. Çoğu zaman "Ali'nin külahı Veli'ye" giydirilmektedir.

TEDAVİ GELİR ARTIŞINA YÖNELİK OLMALIDIR
BDDK'nın öncelikli görevi finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasıdır.
Kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasından kasıt şu: Ekonomide kredi talebi olanlara en ucuz ve en hızlı şekilde kredi arzı sağlamasını düzenlemek ve denetlemek. Tasarruf sahiplerine bankaya yatırdıkları mevduatlarını geri alabilecekleri garantisi verirken, kredi arayanlara da uygun şartlarda borçlanma olanağı sağlamak. Böylelikle ekonomide, özellikle yatırımları canlandırmak ve istihdamın artmasına yardımcı olmak.
Ne varki, son alınan kararlar kredilerin bir bölümünün daha da pahalılaşmasını amaçlıyor. Bazı haberlere göre kredi faizleri çoktan yükseldi. Bu durumda geliri yetmediği için ihtiyaç kredisi alanların sorunu biraz daha derinleşecektir. Gelirleri yükselmezse, yeni ucuz borç da bulamayacakları için daha da fakirleşecekler. Dolayısıyla ihityaç kredilerinin bu ayağında artışlar devam edecektir.
Diğer yandan, amaç cari açığın artışını frenlemek, ekonomideki aşırı ısınmayı soğutmaksa, yöntemler yine yeterli değil. Ülke deneyimleri de göstermiştir ki, cari açıkla topyekûn mücadele yöntemi esas alınmazsa başarı sınırlı olacaktır. Eklektik, parça parça; önce Merkez Bankası, yetmeyince seçimlerden sonra da BDDK kararları. Belki de arkasından, kredilerine müdahale edilmeyen taşıt alımlarına veya taşıt kredilerine, yeni vergi getirmek.
Bu tür yaklaşımlar yatırımcılarda kalıcı güven yaratmaz. Piyasalardaki oynaklığı ve kırılganlığı azaltmaz. Küçük yatırımcılar devamlı zarar eder.
Ancak sıkı para ve maliye politikası seçeneğini de içeren, orta vadeli persfektifle hazırlanmış daha geniş bir önlemler çerçevesi uygulamaya başlanırsa durum değişebilir.
Anlaşılan Orta Vadeli Program yayımlanıncaya kadar bekleyeceğiz.