Advertisement

 

Cari açığın oldukça yoğun tartışıldığı bu günlerde, sorunu hafifleten en büyük etken merkezi hükümet bütçe açığının olumlu performansı. Kapsamlı kamu borcu affından sonraki tahsilat artışı, vergi gelirleriyle bütçenin, prim tahsilatlarıyla Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) açıklarını düşürdü.
Ancak, kamu sadece merkezi hükümet ve SGK'dan oluşmuyor. Çoğunluğunu belediyelerin oluşturduğu mahalli idareler ve KİT'ler, kamu dengelerini etkileyen diğer büyük etkenler.
Belediyelere ilişkin veriler çok geç yayımlanıyor. Yukarıdaki tablo mahalli idarelerin mali yükümlülüklerini özetliyor.
Verilerin yayımlanmaya başladığı 2006 yılından bu yana toplam yükümlülükler bir kattan fazla yükselmiş. Dikkat çeken bir husus borçların büyük çoğunluğu diğer kamu kurumlarına. Mahalli idareler, tahsil ettikleri KDV'yi doğru dürüst ödemiyorlar. Yanı sıra SGK'ya prim ödeyemeyen belediyeler var. Buna bir de Hazine'ye olan borçları da ekleyin alacaklı kamu kurumlarının listesinin büyük bir kısmını tamamlarsınız.
Resme bu açıdan bakınca, yıllar itibarıyla hızla artan toplam yükümlülüklerin yarısı kamu kurumlarına olan borçlar. Kamuya olan borçların hemen hemen hepsi, son Af Kanunu'yla azaltıldı.
Ama bu bir kamu kültürü, tekrar yükselişe geçecek. Çünkü, bu topraklarda kamuya olan borçlar hiçbir zaman yükümlülük olarak kabul edilmiyor. Futbol kulüplerine futbolcu alırken çok bonkör olabilen belediyeler, Maliye'ye vergi, Hazine'ye kredi borçlarını ödemek konusunda aynı hassasiyeti göstermiyorlar. Özellikle iktidar partisinin belediyeleri bu konuda, muhalefete oranla daha rahatlar.
Tabloda belediyelerin bankalardan aldıkları kredilerdeki artış göze çarpıyor. 2006-2010 arasında krediler bir kattan fazla yükselerek 9 milyar liraya yükselmiş. Toplam yükümlülüklerin yüzde 14'ünü oluşturuyor. Kamuya olan borçlar ve banka kredilerini toplayınca, belediyelerin borçlarının yüzde 65'lerine ulaşıyor.
Konunun tam olarak anlaşılabilmesi için, 2010 yıl sonu itibarıyla, mahalli idarelerin toplam gelirlerinin 53.5 milyar lira olduğunu belirtmekte yarar var. Diğer bir deyimle, borç toplamı yıllık gelirleri aşmış. Sadece kısa vadeli borçlar olarak bakarsanız, oran neredeyse yüzde 30'a ulaşıyor.
Bunca affa rağmen belediyelerin borçları azalmıyor. Rakamlar, mahalli idare seçimleri yaklaştıkça, belediyelerin yükünün bütçeye kayacağını gösteriyor. Cari açıkla mücadeleyi esas alan Orta Vadeli Program'da bu tür bir gelişmeyi engelleyecek önlemlerin varlığı, programın kredibilitesi açısından çok yararlı olacaktır.

***

Türkiye'nin döviz açığı da...
Cari açık açısından önemli olan diğer bir gösterge de ülkenin döviz pozisyonu açığını gösteren uluslararası yatırım pozisyonu (UYP) rakamlarıdır.
Merkez Bankası, nisan ayı itibarıyla UYP verilerini yayımladı. 2009 yılı sonunda 278.5 milyar dolar, 2010 sonunda ise 356.5 milyar dolar olan döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri arasındaki açık 394.2 milyar dolara çıkmış.
Bu açığı makro ekonomik sektörler itibarıyla ayrıştırırsak, en büyük açık reel sektöre ait, yaklaşık 312 milyar dolar.
Ancak burada teknik bir detayı açıklamak gerek. TCMB verileri düzenlerken, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını da döviz yükümlülüğü olarak kabul ediyor. Bu yatırımların nisan sonu itibarıyla Borsa değeri 201 milyar dolar olarak hesap edilmiş. Bir kriz anında fabrikanın, otelin, santralın hemen paraya çevrilip dövizin dışarıya çıkarılması çok kolay olamaz. Dolayısıyla bu rakamı bir an için kenara koyup hesap yapmakta yarar var. O zaman reel sektörün döviz açığı 112 milyar dolara iner.
Buna bankaların 60 milyar dolarlık, merkezi hükümetin 108 milyar dolarlık açığını eklerseniz açık 280 milyar dolara ulaşır.
Biliyorsunuz döviz açığı, sıcak para girişiyle finanse ediliyor. Sıcak para stoku 204 milyar dolara ulaşmış. Bunun 74 milyar doları kamu kâğıtlarına, 65 milyar dolarlık bölümü de hisse senetlerine yapılan yatırımlar.
Bu bağlamda Merkez Bankası'ndaki 95 milyar dolarlık rezervin, bir kriz anında kime yeteceğini çok dikkatli düşünmekte yarar var. Yüksek rezervimiz var diyerek cari açık sorununu küçümsememek lazım.
Çünkü bu şartlarda; her kur artışı, döviz pozisyonu açığı olan, ama döviz geliri olmayanların yükünü biraz daha büyütüyor. Sorun derinleşiyor, çözüm zorlaşıyor.