TBMM'de Hükümet Programı görüşülürken Anayasa'daki vatandaşlık tanımı da gündeme geldi. Türklük mü olsun, Türkiyelilik mi? Yoksa Anayasal vatandaşlık kavramı mı getirilsin? vb sorular soruldu. Yanlış anlaşılmasın Anayasa hukukçusu değilim. Oturup tanımların hangisi doğru diye ahkam kesmeyeceğim.
Bence sorun bu tanımlarda değil. Manevi olarak kimin iyi vatandaş olduğunu ölçmek zor. "Ben ülkemi daha çok seviyorum" diyen herkese inanırım. Kendimi düşününce, mutlu da olurum. Karşımdakiler bu ülkeyi benden daha çok sevdiğine göre sorun yok derim.
Ama olayın maddi olarak ölçümüne sıra gelince. Kanımca iyi vatandaş, kazancından ödemesi gereken kadar vergiyi zamanında ödeyen insandır. Eğer bir yurttaş, ister kişisel, ister kurumsal sorumluluğundaki vergileri ödememe çabası içinde ise, onun vatandaşlığını Anayasa'da tanımlamaya gerek bile yok. Çünkü, vergisini ödemeyen insan hangi dinden, hangi kimlikten olursa olsun vatandaş değil, hırsızdır. Önce bu konuda açık ve net bir tavır içinde olmak, hırsızları teşhir etmek gerek.
Konuya değinmemin nedeni aşağıdaki rakamlar. Tablo, 2004201 0 yılları itibarıyla, Ocak-mayıs döneminde tahakkuk eden, dahilde alınan KDV'nin ne kadarının tahsil edilebildiğini gösteriyor. Görüldüğü gibi, ekonominin büyüme rekoru kırdığı aylarda, tahakkuk eden toplam 29.8 milyar liralık KDV'nin sadece 11.9 lirası, yüzde 40'lık bölümü, tahsil edilebilmiş. Tahakkuk eden verginin bir kısmı, KDV alacaklarına karşılık mahsup edilmesi normaldir. Sorun tahsil edilemeyen bölümünde.
Basit bir soru sorayım: KDV nedir? En basit cevabı, tüketicinin devlete ödenmek üzere satıcıya verdiği para. Yani, bazıları bu yılın ilk beş ayında devletin 18 milyar lira tutarındaki vergi parasına el koymuşlar. El koyanların bir kısmı batan şirketler, büyük bir bölümü belediyeler ve diğer kamu kuruluşları. Kalan bölümü kimler?
Hatırlarsınız, son çıkarılan Af Kanunu kamuoyuna anlatılırken, kanunun cari yıl borçlarını taksitlendirmediği ısrarla vurgulandı. Vergisini ödemeyenlerin sıkı takibe tabi olacakları belirtildi. Biliyorsunuz, geçen pazar günü vergi denetiminde tarihi bir karar alındı ve yapılandırma değiştirildi. Değişiklik, aftan 8 milyar lira tahsil etmekle övünen Maliye Bakanlığı'nın, topladığı KDV'yi cebine atanların peşine düşmesi için güzel bir fırsat. Takipte yarar var. Çünkü, KDV tahsilat oranı gelecek aylarda yükselmezse, bu paralara seçim popülizmi sonucunda el konulduğu ileri sürülebilir.
Gelin biraz dürüst olalım. Eğer bu yaklaşım doğrulanırsa, vatandaşlık tanımı konusunu şimdilik bir kenara koyalım. Yaşadığımız toplumda ,"kul hakkı" yiyenleri daha ne kadar "adam" yerine koymaya devam edeceğimizi tartışalım.

 

 

 

 

Güney Kıbrıs ekonomisinde durum pek parlak değil

Ülkesini çok seven, duayen bir bankacı dostum uyardı. IMF, Güney Kıbrıs ekonomisi için 2010 yılına ait 4. Madde Konsültasyon Raporu'nu yayımlamış.1 Raporun finansal sektörü ele alan bölümü çok ilginç. G. Kıbrıs'ta finansal sektörün büyüklüğü, ekonominin 10 katından fazla.
Genel olarak ekonomi, özellikle bankacılık Yunanistan ve Avrupa ekonomilerine göbekten bağlı. Sözü fazla uzatmaya gerek yok, riskler çok büyük. IMF bunları, Yunanistan ekonomisinin durumu, kamu dengelerinde bozulma, turizm ve inşaat sektörlerindeki sorunlar, büyüme potansiyelindeki düşüşler ve kamunun borç sıkıntısı olarak özetlemiş.
Yunanistan, Portekiz, İrlanda'dan sonra şimdi de İtalya'daki ekonomik sorunlar derinleşiyor. Bu nedenle AB'nin, 180 milyar Euro'luk G. Kıbrıs bankacılık sektörünü destekleyecek fazla mecali yok.
Umarım, Kıbrıs konusunda müzakere masasına oturan yetkililer, G. Kıbrıs ekonomisindeki aşırı risklerin bilincindedir.

http://www.imf.org/external/ pubs/ft/scr/2010/cr10291.pdf

Advertisement