Advertisement

Bütün büyük krizlerden sonra dünya ekonomik düzeni değişiyor. Uzmanı olmasak da, siyasi değişimler ile ekonominin doğrudan bağlantısının mutlak etkisi olduğunun farkındayız. Çok eskilere gitmeye gerek yok. 1929 Büyük Buhranı’nın sonucu II. Dünya Savaşı oldu. Ardından 1945 yılından sonra dünyada Bretton Woods esasları geçerli hale geldi. Döviz kurları altına bağlandı. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslararası kuruluşlar önemli rol oynamaya başladılar. Bretton Woods parasal sistemi 1970’li yılların başındaki petrol kriziyle çöktü. Altına dayalı kur sistemi terk edildi. Uluslararası mal ticaretindeki engellerin kaldırılması için sürdürülen müzakerelere, sermaye hareketleri de eklendi. 90’lı yıllarda uluslararası finansal hareketlere yönelik kurallar DTÖ anlaşmasının parçası oldu. Kambiyo rejimleri liberalleşti. Önceki dönemde üretim yapanlar önde iken, mali sermaye dünyada yayılmaya başladı. Gelişmiş ülkelerdeki bankaların bilançoları hızla büyüdü. Artık ekonomik yapı, finansal sisteme dar geliyor. Eğer ABD ve AB’deki bankalar yüzde 25 küçülecekse, bu yaklaşık 14- 15 trilyon dolar zarar demektir. Hadi rakam abartıldı diyelim (Aksini iddia edenler de var). Neresinden bakarsanız bakın, yarısı kadar olsa bile, böylesi büyük zararı birinin omzuna yükleyebilmek çok zor.

YAPISAL SORUNLAR
Çözüm bekleyenler sadece bunlar değil. Bir de yapısal olanlar var: Gittikçe yaşlanan nüfus, tüketimin ve büyümenin önündeki yapısal engellerden birisi. Yanı sıra bütçe açıkları ve borç stoklarının yükselmesine de yol açıyorlar. Kalıcı çözüm arayışları devam ediyor. Gıda güvenliği. İnsanlık ciddi bir gıda arzı ve beslenme sorunuyla karşı karşıya. Sağlıktaki sonuçları bir yana, ekonomik olarak bu daha büyük enflasyon demek. Üçüncü uzun vadeli sorun ise, çok bilinen enerji arzı. Ekonomik büyüme için en zor sağlanabilen girdi enerji. Kaynaklar her geçen gün azalıyor. Talep azaltılamadığı için, bu sorun da önce enflasyon sonra, birçok ülke için, ödemeler dengesi açığı demek. Gelir dağılımı hem dünyada bölgesel olarak hem de ülkelerin kendi içinde bozuluyor. ABD’de en zengin 400 insan, en fakir 150 milyon Amerikalının hepsinden daha fazla refaha sahip. Sorun krizle beraber daha da derinleşiyor.

KISA DÖNEMLİLER
Kısa vadeli çözüm bekleyen sadece banka bilançoları değil. Yanı sıra; Büyümenin finansmanı için kaynak yaratılamıyor. Düşük faiz, ucuz kredi politikaları ekonomilere can suyu vermiyor. İşsizlik kalıcı bir sorun olmaya devam ediyor. Soruna maliye politikasında çareler aranıyor. Ancak büyümeye katkı ve kamu borçlarında sürdürülebilirlik ile bütçe açıkları ve disiplini esas alan maliye politikaları arasındaki çelişki aşılamıyor. Kur savaşları gittikçe kızışıyor. Örneğin, ABD Senatosu önümüzdeki hafta kritik bir görüşme yapacak. Çin’in parasını manipüle edip etmediğine karar verecek. Ediyorsa, ticareti engelleyici önlemler alması için yönetime yetki verecek. Öte yandan AB, Tobin Vergisi benzeri bir vergi uygulamasını tarışmaya başladı. Özellikle finansal serbestliği azaltacak bu hareketin zamanlaması dikkat çekici. Dış ticarette de korumacılık eğilimleri artıyor. Buna Brezilya’nın yerli katkı şartı araması, ABD’nin fikri mülkiyet hakları (copyright vb) konusunda başlattığı mücadelenin büyümesi birer örnek. Apple, i-pad’e rakip olan Samsung ürünleri için Avrupa’da dava açtı ve ithalatını yasaklattı. Kısacası çözüm geciktikçe zorlaşıyor. Gecikme için politikacılar suçlanıyor. Ama artık ulusal yanları kalmayan büyük şirketlerin sorunlarının çözümü için de ülkelerin ortak karar almaları gerekiyor. Sorun, farklı özellikleri ve çıkarları olan ülkeler için ortak çözümler yaratılamamasında. Bu da çok zor. Çünkü liderlik edecek bir ülke yok.