Advertisement

Dünyada, çok fazla üretim yapmadan üretilen emtianın ticaretini yapan ve bu sayede güçlü ekonomiler haline gelen ülkeler var. Mesela, Hollanda. Mesela, Singapur. Mesela, Dubai.

Teknolojik açıdan üstün üretim kabiliyetlerine sahip bu ülkelerin aynı zamanda ticaret dehası sergilemelerinin altında, "pazarlama" donanımları yatıyor. Örneğin, Hollanda hep dile getirilir; "Konya kadar toprağa sahip olduğu halde, dünyanın en büyük meyve-sebze ve kesme çiçek ihracatçılarından biridir."  Aynı tezleri, küçük toprak alanlarına sahip Singapur ve Dubai için de sözkonusu edebiliriz. Peki nasıl oluyor bu?

Şöyle oluyor: Gıda, ihtiyaç maddesi, teknolojik donanım gibi ürünleri tedarikçi ülkelerden uygun fiyatlarla alıyor veya o ülkelerdeki üreticileri finanse ederek kaynak yaratıyorlar. Sonuçta, üretim maliyetleri riskine katlanmadan para kazanıyorlar.

Türkiye, bu kategoriye ne yazık ki girmiyor.

Yine bir kısım ülke de var ki, ürünün ticaretinden ziyade teşhirini yaparak, ticareti kontrol ediyorlar. Mesela, Almanya. Mesela, Fransa. Mesela, İtalya, Mesela, Çin, Japonya vs.

Bu ülkeler de, üretici ülkelerin mal ve hizmetlerini fuarlar aracılığıyla kendi ülkelerinde sergileyerek(teşhir) aracılık faaliyetleri sayesinde "katma değer" elde ediyorlar.

Yazının başlığında, "neden ticaret ülkesi olamıyoruz" diye sorduk. Ticaret ülkesi olmanın 2 yolu var:

 1. grupta; Hollanda, Singapur, Dubai var. Onlarla yarış etmemiz zor, çünkü ticaretin dengelerini onlar kadar hızlı kavrayamıyoruz.

2. grupta; Almanya, Fransa, İtalya ve yukarıda saydığımız diğer ülkeler var.

Türkiye'nin bu ikinci grup ülkelerle yarışabilme imkanı var ama yarışamıyor. Neden?

Almanya'yı ele alalım: Almanya dünyanın sayılı "fuar" ülkelerinden biri konumundadır. 1947 yılında kurulan milli fuar şirketi "Deutsche Messe", Hannover merkezi üzerinden Köln, Frankfurt, Düsseldorf gibi kentlerde her yıl sayısız uluslararası fuar düzenliyor. Deutsche Messe'nin Avustralya, Brezilya, Çin, Singapur, Tayland ve Türkiye gibi ülkelerde "uydu" şirketleri var. Bu uydu şirketleri üzerinden o ülkelerin fuarcılık "deneyim eksiği"ni kapatarak Almanya lehine avantaja çeviriyor

1.2 milyon Reichmark sermaye ile kurulan ve bugün 70. yılını kutlayan Deutsche Messe, halihazırda dünyanın en büyük 3 uluslararası fuarcılık şirketinden biri durumundadır.

Türkiye, fuarcılık deneyimlerini 80'li yılların sonundan itibaren geliştirerek belirli bir seviyeye getirdi ancak, fazla büyütemeden orada bıraktı. Türk Milli Fuarcılığı, aradan geçen yıllara rağmen bir türlü "ergenlikten" çıkamadı.

Neden?

Söyleyelim: Türk girişimciler birilerinin kazandığı parayı bölerek para kazanmayı seviyor. Esas itibariyle, "Türk Zekası" dediğimiz de tamamen buna uyarlı. Çok et satan kasabın yanına 3 kasap, çok cirosu olan bakkalın yanına 5 bakkal, çok müşterisi olan berberin yanına 8 berber açarak, "pastayı küçülterek", birbirinden müşteri kopararak herkesin daha az kazanmasına ve kimsenin büyüyeme-me-sine baz oluşturan bir yaklaşımdır, Türk Zekası.

Aşağıda bir çizelge göreceksiniz. Dikkatle inceleyin lütfen. 1 zaman diliminde, 1 ülkenin, 1 kentinde, sadece 1 fuar düzenlenir. Fakat Türkiye'de öyle olmuyor. Daha fazla yazarak zamanınızı işgal etmek istemem. Çizelge çok açık: Aynı zaman diliminde, aynı kentte, aynı nitelikte, aynı fuarlar düzenlenirse, müşteri gelir mi, gelirse kafası karışmaz mı, karışan kafayla ticaret yapılır mı?

Bakınız, aynı zaman diliminde aynı sektörler bir TÜYAP'ta, bir tane de CNR'da fuar düzenliyor. Pazar zaten küçük, fuarları bölerek daha fazla küçültüyoruz. İşte bu yüzden ticaret ve pazarlama ülkesi olamıyoruz maalesef.