Advertisement

Geçtiğimiz hafta hayatımın en faydalı yeni yıl hediyelerinden birini İstanbul Altın Rafinerisi’nden aldım. İçi yanlış bilinen doğrularla dolu olan ve altına dair bütün bilinmezlere ışık tutan bir dergiden bahsediyorum. Bu yazımda içinde Türkiye İstatistik Kurumu’ndan tutun da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na kadar birçok kurumun verilerinden faydalanılarak hazırlanmış bu istatistiklerden bahsederek, bu dergiden öğrendiklerimi yazıya dökmeye çalışacağım.

Sene başından bu yana ons bazında yatırımcısına yüzde 24 getiri sağlayan altın, yatırımcısına kazandırması bir yana, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan cari açığımızın da kaynaklarından biri aslında. Ne kastettiğimi tablo üzerinden anlatmaya çalışayım. Son on yılın verilerine baktığımızda, Türkiye 52,6 milyar dolar altın ihracatı yaparken 107,3 milyar dolar da ithalatını yaptı. Yani verdiğimiz cari açığın 54,7 milyar dolarlık kısmı son on yılda sadece altından kaynaklanıyor.

Peki bu kadar altın nereye gidiyor?

Geleneksel olarak toplumumuzda güvence olarak görülen altın, genellikle insanlar ona dokunabilmeyi ve elinin altında tutabilmeyi tercih ettikleri için çoğunlukla evlerimizde duruyor. Mücevher olarak kaldığında toplumda statü olarak kabul edilmesinin yanı sıra, bankalarda tutulduğunda mevduat hesaplarına uygulanan getiri oranlarının diğer para birimlerine göre daha düşük olması ve altın yatırımcısının mevcut sistemde bankaya fiziki olarak yatırdığı altının tamamını ya da bir kısmını fiziki olarak çekememesi, altının finansal sistemde yer almayışına sebep olarak sayılabilir.

Yastık altında ne kadar altın var?

Yastık altındaki fiziki altın ülke ekonomisi için ciddi bir finansal kaynak olmakla birlikte, bu kaynak şu an finansal sistemin dışında ve atıl. O yüzden ne kadarlık bir büyüklükten bahsettiğimizi birkaç veriyle gösterelim.

Aşağıdaki tabloda yer alan çalışma Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından yapılan hesaplamalara dayanarak İstanbul Altın Rafinerisi tarafından güncellenmeye devam ediyor. Ben tabloda son beş yılı gösterirken ihraç ettiğimiz altından üretimimizi çıkardıktan sonra ithal ettiğimiz altından düşüp, kalanın yastık altına gittiği varsayarak hesapladım.

Bu hesaba göre son 5 yılda 766 kg altın yastık altına gitmiş. Aslında çalışma 1984 yılından başlıyor. O kadar geçmişe gidersek, son otuz yılda Türkiye’de yastık altına giden ve ekonominin dışında kalan altının 3 bin tondan fazla olduğu görülüyor. Eski yıllarda yapılan büyük miktarda kayıt dışı ticaret ve halen ciddi miktarda dolaşımda olan Osmanlı dönemine ait altınlar da göz önüne alındığında, bu rakamın İstanbul Altın Rafinerisi tarafından yastık altında 5 bin ton civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu çalışmanın yapıldığı tarih olan Temmuz 2020 üzerinden gidersek; 310 milyar doların yastığımızın altında durduğunu söyleyebiliriz.

Hindistan'da kişi başı yastık altın 17, Türkiye'de 60 gram

Yine derginin içerisinde gördüğüm ilginç bir istatistik daha paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi; fiziki altın talebinde dünyada ikinci sırada yer alan Hindistan’da yastık altında olduğu tahmin edilen altın miktarı yaklaşık 25 bin ton. Hindistan nüfusunun yaklaşık 1,4 milyar kişiden oluştuğu düşünülürse; kişi başına yastık altında 17 gram altın düşüyor. Türkiye’de ise 5 bin ton olduğu tahmin edilen yastık altındaki altını 83 milyonluk nüfusumuza böldüğümüzde, kişi başına yastık altındaki altın yaklaşık 60 gram ediyor.

Bu kadar altını, ekonomiye nasıl kazandırırız?

Bu değerli çalışmayı yapan İstanbul Altın Rafinerisi; yastığımızın altında duran bu ekonomik büyüklüğü sisteme kazandırmak için 1996 yılından bu yana çalışıyor. Pek tabii önerileri de var. Yastık Altı Altını Ekonomiye Kazandırma Projesi’nin bilinirliliğin artırılması, altın mevduatları için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu güvencesinin artırılması, altın sektöründe stokların maliyeti bedeli ile muhasebeleştirilmesinin yarattığı sorunların çözülmesi gibi pek çok öneri de sunuyorlar.

İstanbul Altın Rafinerisi A.Ş.’ye kurulduğu günden bu yana bireysel tasarruflarımızın artırılması, yastık altındaki altının yeniden ekonomiye kazandırılması için sarf ettiği çabanın yanı sıra, ekonomik refahın sağlanması için altının yeri ve önemini anlattığı bu çalışmada emeği geçen herkese ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.

Yazıyı bitirirken ufak bir parantez açmakta fayda var.

Yastık altındaki altını düşünürken, sadece yastığımızın altında duran ya da evimizdeki altın olarak değil, altın varlığımız olarak düşünmek gerekir. Çünkü aslında burada ihracat, üretim ve ithalat rakamlarımız üzerinden tahmin yapıldığında, bu verinin içerisinde TCMB’nin altın stokundaki değişimi, bankaların BİST nezdinde tuttuğu fiziki altının da bu verilerin içinde olduğunu unutmamak lazım. Tabii bir de hesap etmesi pek mümkün olmayan, yabancı ziyaretçilerin buradan alıp yanlarında ülkelerine götürdüğü altının da dahil olduğunu ekleyeyim. Böyle bakarsak, aslında bu yazıda 'yastık altı' diye nitelendirdiğimiz miktar çok daha düşük olabilir. Diğer yandan bir de üretim verilerinde, ülke içinde üretilen altın ya da bir başka deyişle İstanbul Altın Rafinerisi dışında üretim yapan diğer rafinerilerin üretimini de göz önünde bulundurmak gerekebilir. Bu yüzden de gerçek anlamda net bir 'yastık altı altın' hesabı yapmak için aslında yeteri kadar kamuoyuna açık veri bulunmadığının da altını çizmek gerekir.