Avrupa'nın almadığı kuru üzümleri kim yiyecek?
Güvenilir, sağlıklı ve kaliteli gıdaya erişim noktasında tüketicinin kafasındaki soru işaretlerine cevap aramaya devam ediyoruz.
Bir önceki yazıda zirai ilaç kalıntılarına yönelik bulguları paylaşmıştık. Merak edenler için yazının linkini aşağıda yeniden paylaşıyoruz.
Bu konuda en somut kriz önümüzdeki aylarda bizi bekliyor.
Hatırlayacağınız üzere Türkiye'nin üretim ve ihracatında dünya lideri olduğu kuru üzümde yeni bir sıkıntılı süreç bizi bekliyor.
Üreticilerin yaygın şekilde kullandığı bağda salkım güvesine karşı önerilen ilaçlarda Avrupa Birliği, maksimum kalıntı limitini 0.5 ppm'den 0.01 ppm'e düşürdü.
10 Ağustos'tan itibaren yürürlüğe girecek yeni değerler üretici ve ihracatçılar açısından kritik bir dönem anlamına geliyor.
Türkiye, yıllık ortalama 280 bin ton çekirdeksiz kuru üzüm üretiyor. 240 bin ton üzüm ihraç ederek yaklaşık 500 milyon dolar döviz elde ediyor. 240 bin tonluk ihracatın da yüzde 85'ten fazlası Avrupa Birliği ülkelerine gerçekleştiriliyor.
Türkiye'nin kuru üzümle ilgili sıkıntıyı zamanında müdahale ederek çözmesi mümkünken göz göre göre geç kalındığını ifade eden gıda analiz, denetim ve danışmanlık şirketi İnvenura CEO'su Burak Karapınar, “Dünyanın en büyük kuru üzüm ihracatçılarının başında geliyoruz. Türkiye'den sonra ABD, İran, Hindistan var. Yıllık 500 milyon dolarlık kuru üzüm ihracat pazarını kaybedersek diğer ülkelerin bu boşluğu doldurması söz konusu” uyarısında bulunuyor.
TÜRKİYE EV ÖDEVİNİ YAPMADI
Kuru üzümle ilgili yaşanan sürecin yeni olmadığını, 2013 yılına dayandığını kaydeden Karapınar, ABD'nin bu konuda 2011'den itibaren çalışmalara başladığını ve 2013 yılında bazı yasaklamalara gittiğini hatırlatıyor.
Karapınar, Türkiye'nin aksiyon almakta geciktiği süreci şöyle özetliyor: “ABD'nin yasaklamalarının ardından Avrupa bir heyet oluşturarak çalışmalara başladı ve 2014 yılında bununla ilgili raporlarını yayımladı. 2015 yılının yaz aylarında da ülkelere bununla alakalı duyuru yapıp 'Ben çalışmaları tamamladım. Bir yasak getireceğim, sizin görüşlerinizi almak istiyorum' dedi. Türkiye ne yazık ki bu gelişmelere zamanında tepki verip yorum ve önerilerini yapamadı. Avrupa 19 Ocak'ta da bunu yasakladı.”
Gelelim bir tüketici olarak bizi kaygılandıran asıl soruya...
Piyasada geçen yıllardan kalan ciddi miktarda kuru üzümün depolarda olduğu bilgisini veren Karapınar, söz konusu ürünlerdeki kalıntı limitinin Avrupa'ya gönderilmeye müsait olmadığını belirtiyor.
Bu durumda bu kadar kuru üzüm ne olacak? İmha mı edilecek yoksa iç pazarda tüketime mi sunulacak?
Tam da bu tartışmaların yaşandığı bir dönemde okullarda kuru üzüm dağıtım programının başlaması akıllara soru işareti getiriyor.
Bu konuda kamuoyu tatmin edici bir cevap duymayı hak etmiyor mu?
Cevap aramamız gereken bir başka soru da pestisit kullanımı ile ilgili. Avrupa'da yetiştirilen üzümlerde tespit edilen pestisit çeşidi 3-4 seviyesindeyken Türkiye'de yetiştirilen üzümlerde bu sayısı neden ve nasıl 12'yi buluyor?
Kuru üzüm sadece bir örnek...
Burak Karapınar, tüketicilerin gıdalardaki kalıntılar noktasında endişelenmekte haklı olduğunu belirterek, “Birilerinin çıkıp tüketicileri ikna etmesi lazım. Bu konunun Türkiye'de bir sorun olmadığının gösteriliyor olması lazım” diyor.
“GIDA YOLU İLE BULAŞAN 200'DEN FAZLA HASTALIK VAR”
Ambalajlı ya da ambalajsız gıda ürünlerine yönelik riskleri dile getiren Karapınar, çarpıcı bir bilgiyi bizlerle paylaşıyor.
Gıda yolu ile bulaşan 200’den fazla hastalığın alerjik reaksiyondan felce kadar pekçok farklı sonuç ile insan sağlığını tehdit ettiğini kaydeden Karapınar, “Globalleşme, maliyetlerin düşürülmesi için yapılan sahtecilikler, ürün dayanıklılığını artıran katkı maddeleri ve zirai ilaç kullanımının artması ile çevresel kirleticilerin gıdalara bulaşması gıda güvenliğini tehdit eden temel parametreler” diyor.
Aslında konunun ambalajlı gıda tarafına detaylı şekilde pek değinemedik.
Ürünlerin raf ömrünü uzatmak, daha ucuza mal etmek adına kullanılan kimyasal ve katkı maddeleri ile ürünler üzerinde gerçekleştirilen bazı işlemler de sağlık açısından büyük risk oluşturuyor. Buna bir de hali hazırda önlenemeyen taklit ve tağşiş meselesini ekleyin.
Buradan çıkardığımız sonuç şu: Doğru üretim kadar doğru tüketim de önemli.
Öyleyse arz, talebe göre şekillenmeli. Tüketicinin daha çok sorguladığı, bilinçli ve dikkatli olması gereken bir dönemde yaşıyoruz.
Aksi takdirde gıda konusunda 7'den 77'ye hepimiz her türlü riske maruz kalmaya devam edeceğiz.
http://www.bloomberght.com/yorum/irfan-donat/1882274-gidalarimiz-ne-kadar-guvenilir
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü