Ocak ayında tüketici fiyatları aylık bazda yüzde 2,46 artış gösterdi. Yıllık enflasyon artışı da yüzde 9,22’ye yükseldi.
Tabloya baktığımızda aylık en yüksek artış yüzde 6,4 ile gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yaşandı.
Ocak- Şubat, tarımsal açıdan mevsim etkisinin ağırlıklı olarak hissedildiği aylar olarak bilinir.
Bunun en somut örneğini son iki aydaki doğa afetleri ile yaşadık.
Aralık ve Ocak aylarındaki kar yağışı tarımsal üretim açısından olumlu olsa da aşırı ve uzun süreli kar yağışları bazı bölgelerde afetlere neden oldu.
En fazla zarar, sera üretiminin yoğun olarak yapıldığı Mersin'de yaşandı.
Sel, fırtına, hortum afetleri yüzünden örtü altı üretim ciddi darbe aldı. Benzer afetler İzmir, Sakarya, Muğla, Isparta ve Burdur gibi çok sayıda ilde tarımsal üretimi olumsuz etkiledi.
Söz konusu olumsuz iklim şartları üretim kadar üretilen ürünlerin büyükşehirlere sevkiyatında da sorun çıkardı ve dolayısıyla taşıma maliyetlerini etkiledi.
Düşük hava sıcaklıkları nedeniyle narenciyede meydana gelen don, üründe kalite kayıplarına neden oldu.
Ancak gıda enflasyonunu aylık bazda değerlendirmekten ziyade orta ve uzun vadeli analiz etmekte fayda var.
Çünkü FAO'nun Küresel Gıda Fiyat Endeksi'ne baktığımızda, her ne kadar son açıklanan veride yükseliş olsa da 5 yıllık trende bakınca gıda fiyatları düşüş eğiliminde. Türkiye'de ise gıda fiyatları trend açısından yükseliş kaydediyor.
Son 5 yılda küresel gıda fiyatları yüzde 25 gerilerken, Türkiye'de aynı zaman diliminde gıda fiyatları yüzde 76 artmış.
Gelin önce Türkiye'de gıda enflasyonunu yaratan ana etkenlere bir göz atalım.
Öncelikle tarımsal üretim maliyetlerimiz çok yüksek.
Birçok üründe ithalata bağımlı bir üretim politikası izliyoruz. Haliyle kurdaki yüksek seyir girdi maliyetlerini de yukarı taşıyor.
Çiftçinin en büyük girdi kalemlerinin başında gelen mazot fiyatları son bir yılda yüzde 38 artmış durumda.Yem, gübre, ilaç, tohum ve diğer girdilerde de benzer artışlar söz konusu. Yani çiftçimiz pahalıya üretiyor.
Öte yandan üretimde verim ve kalite sorunumuz var.
Üretiyoruz ama dekar başına, ağaç başına aldığımız verim çok sayıda tarım ürününde dünya ortalamasının altında.
Üretim sırasında ve sonrasında da kayıplarımız var. Bu kayıplar tarlada, bahçede başlıyor, sevkiyat sırasında, raflarda ve hatta evlerde dahi sürüyor.
Pazarlama noktasında sıkıntımız var. Aracıları ortadan kaldıracak, üreticinin tüketici ile doğrudan buluşabileceği modeller yetersiz.
Bugün özellikle yaş meyve sebzede hal yasası ile haller kısmen by-pass edilerek devreden çıkarıldı.
Mahallelerde manav, kasap, bakkal dönemi bitti.
Artık pazarın hakimi ulusal ve uluslararası market zincirleri.
O halde perakende yasası doğru işliyor mu diye o tarafa bakmak gerekmiyor mu?
Belki de tüm bu sorunların temelinde kooperatifleşme(me) yatıyor.
Kooperatifleşme, Türkiye'nin uzun yıllar gözardı ettiği, yeni yeni tekrar tartışmaya başladığı ve önemini yaşadığı acı tecrübelerle kavradığı bir konu.
Aslında kooperatifleşmeye yabancı değiliz. Bu modeli Türkiye'de uygulayan çok başarılı kooperatifler var ama bunun genele yayılması lazım.
Üretici örgütlerinin Avrupa Birliği genelindeki pazar payı ortalama yüzde 47 iken Türkiye'de bu oran binde 4 seviyelerinde.
Geçtiğimiz hafta Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın bu konuda üç aşamalı bir plan hazırladığını öğrendik.
Buna göre, üretici örgütlerinin tasnifleme, ambalajlama, depolama, lojistik ve pazarlama altyapıları güçlendirilecek. Teşvikler verilecek, işlemlerde KDV ve stopaj muafiyeti sağlanacak.
Hazırlanan plana, Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda görüşüldükten sonra son şekli verilecek.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi, “Pazarlama, üretimden tüketime uzanan bir zincirdir. Bu zincirin en zayıf halkası üreticilerimiz ve üretici örgütlerimizdir. Yüksek girdi maliyetlerine katlanarak üretimlerini yapan üreticilerimiz satışa sundukları malın fiyatının belirlenmesinde söz sahibi olamamaktadır. Piyasanın işleyişi tamamen organize olmuş toptancı ve perakendeci sektörün faaliyetlerine ve kararlarına bağlıdır" diyor.
Tespitlere sonuna kadar katılıyoruz ama artık tespitin ötesine geçme vakti.
Eğer başarılı bir kooperatifleşme modeli hayata geçirilebilirse tıpkı gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi üreticiler üretim planlaması yapabilir.
Üretimde ucuz girdi temin etme şansı doğar. Ürüne katma değer kazandırılarak, ürünlerin pazarlaması aracısız gerçekleştirilebilir.
Hatta hızla gelişen trend doğrultusunda kooperatiflerin e-ticaret yoluyla gıda ürünlerini pazarlaması teşvik edilebilir.
Bu model sayesinde piyasaya düzenli ürün arzı sağlayan üreticiler, fiyatta ve üretici gelirlerinde istikrar sağlar. Kısacası hem üretici kazanır hem de tüketici daha güvenilir, kaliteli, sağlıklı ve uygun fiyata gıda tüketebilir.
Özetin özeti, gıda fiyatlarındaki oynaklık ve yükseliş sorununa bakarken tarımdaki kronik sorunları göz ardı edemeyiz.
Yapısal sorunlar çözülmeden gıda enflasyonu sorunu çözülmez.
Pansuman yerine ameliyat niyetine yapısal reformlar ile orta ve uzun vadeli politikalara ihtiyaç var.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü
idonat@bloomberght.com