Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) geçtiğimiz haftalarda “Hayvancılıkta Kalkınma” başlıklı bir rapor yayımladı.
Rapor, çok tekniğe girmeden, eveleyip gevelemeden sektörün içinde bulunduğu durumun fotoğrafını çekerek sorunları ve çözüm yollarını net bir şekilde ortaya koymuş.
37 sayfalık raporda üretici kaynaklı sorunlardan başlayarak pazarlama ve talep kaynaklı problemler, girdi kaynaklı sıkıntılar ele alınıp, devlet politikaları ve destekleme kaynaklı sorunlara da değinilmiş.
Bir taraftan sektörde üretimi etkileyen olumsuzluklara dikkat çekilirken, diğer yandan da hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılıkta alınması gereken eylemler ve çözüm yolları kısa, orta ve uzun vadeli şekilde özetlenmiş.
Raporda, üretici kaynaklı sorunların başında mesleki bilgi eksiliği gösteriliyor.
“Üreticilerin hayvancılık mesleki bilgi ve becerisine yeteri kadar sahip olmadığı çok net görülmektedir” denilen raporda, hayvancılık işletmelerine yönelik konumlandırmada da sorun olduğunun altı çiziliyor.
Raporda deniliyor ki, “Ülkemizde bir hayvanı olup Türkvet veya diğer sistemlere kayıtlı olan işletme sahibi ile bin hayvana sahip işletme sahibinin aynı ad altında adlandırılması doğru değildir. Hayvancılık üreticilerini büyük işletme, küçük işletme adı altında değil, birbirinden tam olarak fonksiyon ve destekleme modellerinde de ayrı tutmak gerekmektedir.”
‘Konumlandırma’ sorununa finansman eksikliği başlığında da yer veriliyor.
Sanayici tarafından ‘sektör’ olarak algılanan ve algıya uygun yatırımların yapıldığı bu iş kolunun, kırsal nüfusta haklı olarak ‘geçim kaynağı’ olarak düşünüldüğünün altı çizilen raporda, “Bu karmaşa hükümetler nezdinde de benzer algıya neden olmakta, bir taraftan sanayi tipi üretim desteklenirken, diğer taraftan sosyal politikalar bu ‘iş kolu’ üzerinden gerçekleştirmeye çalışılmaktadır” deniliyor.
Raporda, hayvancılıkta koordinasyon ve planlama kabiliyeti eksiliğine de değinilmiş.
Çalışmada, hayvancılık işletmelerinin her aşamasında bir koordinasyon ve planlama yapmak gerekirken bazı işletmelerde içine kapanık, piyasa şartlarından habersiz, pazarlama ve satın alma hususunda eksikliklerle karşılaşıldığı belirtiliyor.
Pazarlama ve talep kaynaklı sorunların arasında üretimin zamana dengeli şekilde yayılamamasının gösterildiği raporda, hayvansal üretimin yılın tümüne ve süreklilik arz ederek yayılması gerektiği üzerinde duruluyor.
Üretim planlamasının koordine edilememesi diğer bir sorun olarak tespit edilirken, üreticilerin üretilen hammaddeyi doğru zamanda doğru pazarlama yöntemleriyle doğru yerlere en iyi fiyattan satma planlaması yapmak zorunda olduğunun altı çiziliyor.
Tıpkı arz-talep tarafında olduğu gibi fiyat istikrarsızlığında da üreticinin karşılaşabileceği risklere dikkat çekilen raporda, “Gerek girdi gerekse üretilen ürünlerin fiyatlarında zaman zaman dalgalanma olması hem satış hem de satın alma aşamasında sorunlar oluşturmaktadır. Sürdürülebilirlik sağlanmazsa et ve süt fiyatları dengeye oturmayacak ve dalgalı görünüm devam edecektir” ifadelerine yer veriliyor.
DEVLET POLİTİKALARI VE DESTEKLEME KAYNAKLI SORUNLAR
MÜSİAD’ın raporunda hayvancılıktaki destekleme sorunlarına da işaret ediliyor.
“Hayvancılık desteklemeleri, yapı olarak amacına uygun olmakla birlikte üretimin artmasına tetikleyici etki gösterememektedir” denilen raporda, “Hayvancılık işletmeleri sanayi ve aile işletmeleri şeklinde sınıflandırması yapılarak kendi içerisinde alt gruplara ayrılmalıdır. Her grubun hayvan sayısı ve cinsi ile işletme alt yapısı dikkate alınarak yapılan sınıflandırmada farklı destekleme modelleri uygulanmalıdır. Hayvancılık desteklemeleri yılda bir kez ve tek kalemde hayvan başına yapılmalıdır. Süt inekçiliği alanında farklı başlıklar altında verilen desteklerin bir araya getirilip son ürün olan süte verilmelidir” önerilerine yer veriliyor.
İTHALATA BAĞIMLILIK ARTIYOR
Çalışmada ayrıca tarımsal desteklemede yaşanan sorunlara da dikkat çekiliyor.
Bitkisel üretim artış hızının hayvansal üretim artış hızıyla eşit olmadığı kaydedilen raporda, her geçen gün hayvansal üretim artarken, bitkisel üretimin geriden geldiği vurgulanıyor.
Bu durumun da ithalata bağımlılığı artırdığı ifade edilirken, şu tespit paylaşılıyor: “Avrupa’da rekabet üstünlüğüne sahip ülkelerde ekilebilir arazi varlığının yüzde 40’ına kadar yem bitkisi ekilirken, Türkiye’de bu rakam yüzde 3’ler seviyesinde. Yağmur rejimi Avrupa ile paralellik gösteren illerde havza modeli uygulayarak yem bitkisi üretimi teşvik edilmelidir.”
TARIM ARAZİLERİ GERÇEK ÇİFTÇİLERİN ELİNDEN ALINIYOR
Rapora göre öne çıkan bir diğer sorun ise Türkiye’de ekilebilir arazilerin ciddi kısmının çiftçi kayıt sisteminde kayıtlı bulunmaması.
Söz konusu durum nedeniyle bir sonraki yılın ürün deseni hakkında bilgi sahibi olunmasının engellendiği belirtilirken, bir de acı bir gerçeğe dikkat çekiliyor.
Raporda, “Anadolu’nun birçok cazip noktasında araziler gerçek çiftçilerden, büyük sermayeli şirketler tarafından gayrimenkul yatırımı amacıyla satın alınmaktadır. Bu şirketler satın aldıkları arazileri çiftçi kayıt sistemine dahil ettirmeden, satın aldıkları çiftçiye kiraya vermek suretiyle yeterli istatistiki çalışmayı yapmamıza engel olmaktadır. Devlet, destekleme politikası düzenlerken tarla sahibine değil de tarlayı bizzat işleyen ve katma değer üreten çiftçiye verebileceği bir sistemi hayata geçirmek zorundadır.”
HAYVANCILIK VERİLERİ ÇELİŞİYOR
Üretimi olumsuz etkileyen faktörler arasında dikkat çekilen bir diğer sorun ise hayvancılık veri ağlarıyla ilgili.
Raporda, Türkvet, ÇKS, soy kütüğü, ön soy kütüğü, damızlık işlemleri, süt destekleme sistemi, gibi çeşitli modellerde ülke hayvancılığının, besi, süt veya damızlık değerlerini kontrol eden sistemlerin olmasına karşın sistemler arası tutarsızlığa dikkat çekiliyor.
“Tüm hayvanlarımızın kayıt altına aldığımız Türkvet veri ağındaki sayılar ile Bakanlığımız internet sitesindeki hayvan sayıları tablosu birbiriyle çelişkidedir” denilen raporda, “Türkvet’deki hayvan sayımız Ağustos 2017 güncellemesi ile 19.256.435 görülmesine rağmen, Bakanlığımız internet sitesindeki hayvan sayıları tablosunda toplam hayvan sayılarımız TÜİK verilerine göre 14.080.155 olarak gösterilmektedir. Bakanlığımız kayıt sistemleri ivedilikle güncellenmeli, Türkvet ana veri tabanı diğer destekleme veri tabanlarıyla örtüştürülmelidir” ifadelerine yer veriliyor.
Sonuçta, birbirinden bağımsız çalışan veri tabanları, sistemi kontrol edemediği gibi politika üretme açısından da sorunlar oluşturuyor.
Raporun bir diğer dikkat çektiği konu ise kanunlarla kurulmuş üretici birlikleri, yetiştirici birlikleri ve diğer çiftçi birlikleri arasındaki görev tanımı ve faaliyetleri noktasında.
Burada yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu kaydedilen raporda, “Damızlık birlikleri, süt birlikleri ve kırmızı et üretici birlikleri birbirlerinin çalışma alanında asla faaliyet göstermemelidir. Damızlık birliği asla süt toplamamalı, süt birliği asla damızlık hayvan satışına aracılık etmemelidir. Kırmızı et birliği besicilik faaliyeti haricinde bir işle uğraşmamalıdır” deniliyor.
ÇİFTLİKLER NASIL AYAKTA KALACAK?
Raporda yer alan ve çok bilinmeyenli denklem niteliğindeki bir başka sorun ise Türkiye’nin dört bir tarafında büyük çiftlikler kurulmasına karşın bu çiftliklerin nasıl ayakta kalacağı ve kaliteli kaba yemi nasıl temin edeceği noktasında makul görüşün öne sürülememiş olması.
Sorunun tespitiyle birlikte raporda şu öneriye yer veriliyor: “Tarımsal üretim yapan hayvancılık işletmelerine, üzerinde çalışılan arazi bankacılığı programında pozitif ayrımcılık yapılmalı, bulunduğu bölgede kendi yem ihtiyacını karşılayabileceği arazileri kiralayabilme fırsatı verilmelidir. Ülkemizin tarımsal üretiminde fazlalık arz eden ürünlerin yerine yem bitkileri ekmeleri veya hayvancılık işletmesi olanlardan suni mera oluşturan çiftçilerin desteklemeleri ilave olarak güncellenmelidir. Süt, besi, yem bitkileri, buzağı gibi desteklerin hesaplanacak bir yeni modelle tek kalemde işletme bazlı verilmesi sağlanmalıdır.
GİRDİ KAYNAKLI SORUNLAR
Raporda ayrıca girdi kaynaklı sorunlar da bir başlık altında ele alınmış.
Canlı hayvan arzı ve fiyat dengesizliğine yönelik ise şu tespitlere yer veriliyor: “Ülkemizde besiciler besi sonunda çıkış yaptığı hayvanların yerine zamanında yeni hayvan koymakta sorun yaşamaktadır. Hem fiyatın yüksekliği hem de arzdaki sorun besi ahırlarının boş kalmasına ya da düşük kapasite ile çalışmasına neden olmaktadır. Bu durum etin üretici maliyetini artırmakla birlikte kârlılığı düşürmektedir. Canlı hayvanlarda fiyat istikrarının korunması gerekmektedir. Canlı hayvanların satışı gelişi güzel canlı hayvan pazarlarında alınıp satılmamalıdır. Canlı hayvanların satış pazarları ihtisaslaştırılarak damızlık satışı, gebe düve satışı ve besilik hayvan satışı şeklindeki pazarlarda kontrol ve denetim altında satışına izin verilmelidir.”
‘YEM FİYATLARINDA İSTİKRARSIZLIK’ VURGUSU
Hayvancılık için maliyet hesaplamalarının baş aktörü olan yem giderlerinin hem et hem süt üretimi açısından toplam maliyetin yüzde 70’i kadar olduğu kaydedilen raporda, “Besi işletmelerinin kaba yem olarak buğday ve arpa samanı ile diğer tarla bitki samanlarını kullanması, süt sığırcılığında da yeşil biçim veya iyi protein içerikli yemlerin kullanılması gerekmektedir. Bu şekilde kaba yem açığı rasyonel dağıtılarak arzdaki sorun giderilmeye çalışılmalıdır. Diğer taraftan hem süt hem de besi yemlerinin yoğun protein gereksinimleri dane yemlerden karşılanmalıdır” deniliyor.
Raporda, kesif yeme yönelik fiyat dalgalanmalarına karşı da şu uyarıda bulunuluyor: “Kesif yemler için fabrika veya ana bayiden yapılacak alımlar için tüm yıl veya sezon planlaması yapılarak bir sözleşme yapılmalı fiyat dalgalanmalarından etkilenilmemelidir. Kesif yemlerin fabrika çıkışlı olanlarının dışında işletmede yapılabilmesi açısından teknik destek verilmelidir. Çünkü fabrika yemine bağımlılıkta hayvan sağlığı riske girmektedir. Metabolik problemler sebebiyle hayvanlarımızın verimli yaşam ömrü kısa kalmaktadır.”
Raporda yarıca alet, ekipman yetersizliğinden ırk seçimi ve kombine ırk eksikliğine, bakıcı sorunundan, yüksek orandaki buzağı ölümlerine kadar diğer sorunlar da detaylı şekilde ele alınıyor.
BUZAĞI ÖLÜMLERİ VE İTHALAT
Hayvan hastalıkları ve buzağı ölümlerine de dikkat çekilen raporda 6,4 milyon buzağının yaklaşık 400 bininin büyütülemeden kaybedildiği belirtiliyor. Söz konusu rakamın Türkiye’nin yıllık et ihtiyacını karşılayacak bir hacimde olduğunun altı çiziliyor ve ölümlerin önlenmesi ve kayıpların yüzde 3 olan ideal seviyeye düşürülmesi halinde ithalatın 3 yıl sonunda gündemden çıkacağının altı çiziliyor.
Büyükbaş hayvancılıkta üretimi etkileyen bir diğer sorunun ise döl tutmadaki olumsuzluklar olduğu kaydedilen raporda, “Bu sorun, büyükbaş hayvancılığının büyümesine engel teşkil ettiği gibi işletmelerin karlılığını düşürmektedir. Ülkemizde suni tohumlama uygulamasındaki döl tutma başarısı, ilk uygulamada yüzde 50’lerde, ikinci tohumlamada yüzde 60’larda, üçüncü kez tohumlamada ise yüzde 70’lere varmaktadır” deniliyor.
Her yıl boğa altı hayvanların yüzde 30’unun gebe kalamadığı düşünüldüğünde ülke büyükbaş hayvancılığı açısından acilen çözüm üretilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.
Raporda büyükbaş hayvancılığın temel sorunlarından birisi de, damızlık değeri taşıdığı halde çeşitli nedenlerle bazı hayvanların kesime gönderilmesi olarak gösteriliyor.
Erken kesimlerin daha çok besi işletmelerinde görülmekle birlikte dişi hayvanlarda da gözlemlendiğine dikkat çekiliyor.
MÜSİAD, hazırladığı bu raporla hayvancılığın fotoğrafını çekmeye çalışmış.
Biz de özet şeklinde sizlerle paylaşmak istedik.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü
idonat@bloomberght.com