Advertisement

Tarım ve gıda sektöründeki arz-talep-fiyat dengesini sağlama ya da sağlayamama noktasında değer zincirindeki tüm halkaların etkisi var.

Üretimde sıkıntı varsa diğer halkalarda istikrar beklemek zor ya da zincirin diğer halkalarında sorun varsa üretime olumsuz yansımayacağını düşünmek saflık.

Yani kısacası bir domino etkisinden bahsetmek mümkün.

Dolayısıyla haftalardır tarımsal üretimdeki gelişmeleri ve tüketim taleplerindeki değişimi farklı açılardan ele almaya çalışıyoruz.

Gıda değer zincirindeki tüm halkaların pandemiden nasıl ve ne kadar etkilendiğini yazı ve televizyon yayınlarımızda aktarmaya çalışıyoruz.

İç piyasadaki dengenin sağlanmasında dış piyasa da önemli bir oyun alanı.

Her ne kadar biz çoğunlukla oyun alanının ithalat kısmında dolaşıyor olsak da bu dönem ihracat tarafı çok daha kritik önemde olacak.

Örneğin, bu sezon yaş meyve ve sebze sektörü açısından hem talihli hem de talihsiz bir dönem yaşıyoruz.

Talihli tarafımız...

Sahadan gelen bilgilere göre kırsalda üretim aralıksız devam ediyor, rekolte bol, verim yüksek…

Talihsiz tarafımız ise turizm sektörü oyun dışı, dolayısıyla arz-talep tarafında oluşacak dengesizlik fiyatları üretici aleyhine çevirecek gibi gözüküyor. Kısa vadede düşük gıda enflasyonu tüketici lehine olumlu bir gelişme gibi algılanabilir ama üreticiyi zarar ettirecek seviyede bir aşırı düşük fiyat oluşumu, orta ve uzun vadede üretimi sekteye uğratıp daha yüksek fiyat riski olarak karşımıza çıkabilir.

İşte bu noktada fiyat dengesini sağlayacak değer zincirindeki halkalardan biri de ihracat pazarı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) hafta başında Nisan ayı ihracat verilerini yayınladı.

Otomotivde ihracatın yüzde 77,2 daraldığı, hazır giyim ve konfeksiyonda yüzde 61,7 küçüldüğü bir ortamda tarımsal ihracattaki yüzde 5,9 gibi sınırlı bir gerileme sektörün ne kadar kritik önemde olduğunu gözler önüne seriyor.

İnsanların otomobil almadan ya da modelini değiştirmeden, yeni bir kıyafete para harcamadan yaşayabileceğine ancak gıdasız hayatta kalamayacağına en güzel örnek sanırız.

Zaten tarımsal ihracattaki sınırlı düşüşün de bazı ürünlerde talep tarafındaki sıkıntıdan ziyade lojistik kaynaklı olduğu notunu düşmekte fayda var.

Gelin isterseniz önce Nisan ayı ihracat rakamlarına hızlıca göz atıp sonrasında kısa bir değerlendirme yapalım.

TİM Nisan ayı verilerine göre tarım sektörünün Nisan ayı ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,9 geriledi. 1 milyar 768 milyon dolarlık bir ihracatımız söz konusu.

Ocak-Nisan dönemindeki tarımsal ihracat ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2,9 arttı. 4 aylık tarımsal ihracatımız da böylece 7 milyar 790 milyon dolara ulaştı.

Alt kalemlere baktığımızda tarım sektörü ihracatı 3 ana başlık altında değerlendiriliyor: Bitkisel ürünler, hayvansal ürünler, ağaç ve orman ürünleri

Burada da asıl itici güç bitkisel ürünler ihracatında.

Bitkisel ürünler ihracatında Nisan’da yüzde 5,1 artış ve Ocak-Nisan döneminde yüzde 8,4’lük bir yükseliş söz konusu. Nisan’da 1 milyar 244 milyon dolarlık ihracatımız sonucu Ocak-Nisan döneminde 5 milyar 339 milyon dolarlık bir hacme ulaşmışız.

Bitkisel ürünler arasında da yaş meyve ve sebze ihracatında Nisan’da yüzde 5,1 artış yaşanırken, Ocak-Nisan dönemindeki artış yüzde 21,6 seviyesinde. 4 aylık dönemde ulaşılan hacim 756 milyon dolar düzeyinde.

Türkiye’nin tarımsal ihracatta elinin en güçlü olduğu ürünlerin başında fındık geliyor. Nisan’daki fındık ihracatı yüzde 45, 6 artarken, Ocak-Nisan döneminde yüzde 32,6 yükselmiş.

Süs bitkileri ve mamulleri tarafında ise işler oldukça kötü.

Koronavirüs salgınından iç pazarda oldukça olumsuz etkilenen sektör açısından tablo ihracat pazarında da çok farklı değil. Nisan’da ihracat yüzde 30,1 azalırken, Ocak-Nisan dönemindeki düşüş yüzde 15,6 düzeyinde.

Pandemi ve lojistikteki sıkıntıdan dolayı ihracatı darbe alan bir diğer önemli sektör ise su ürünleri ve hayvansal mamuller tarafı. Nisan’da ihracatı yüzde 15,7 gerileyen sektörün Ocak-Nisan dönemi ihracatı ise yüzde 11,6 daraldı.

Kuru meyve ve mamulleri ihracatı ise Nisan’da yüzde 11,5 gerilerken, Ocak-Nisan döneminde yüzde 4,7 azaldı.

Gelelim genel tablo ve görünüme…

Türkiye’nin tarımsal ihracat performansına baktığımızda son 6-7 yıldır aslında gözle görünür bir değişim ya da sıçrama söz konusu değil.

Yıllardır 16-17 milyar dolar arasında gidip geliyor.

4 saatlik uçuş mesafesinde dünya nüfusunun yüzde 40’ına kaç ülke ulaşabilir?

Ülke olarak 1,9 trilyon dolarlık tarımsal ticaret hacmine sahip bir bölgenin ortasında konumlanıyoruz.

Peki Türkiye, altın tepsi ile önüne sunulan böyle bir coğrafi fırsatın ihracat ayağından ne kadar istifade ediyor?

RİSKLER VE FIRSATLAR

Koronavirüs sürecinde Avrupa’nın gıda tedarik zincirinde belirli sorunlar yaşandı.

Sınırlar kapatıldığı için mevsimlik işçiden tutun da gıdaların zamanında raflara ulaşamaması gibi farklı sıkıntılar oldu.

İtalya ve İspanya’da don başta olmak üzere olumsuz iklim koşulları bazı yaş meyve ve sebze ürünlerinde kayıplara neden oldu.

Avrupa’daki bu “kriz”, Türkiye açısından “fırsat” olarak okunabilir.

İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrıldı ve gıda tedarik noktasında önemli bir açığı var.

Bu açığı kapatmak noktasında İngiltere pazarı da Türkiye için önemli bir potansiyel barındırıyor.

Kısacası ihracatta bir sıçrama yakalamak mümkün.

4 KRİTİK KONU

Ama burada 4 nokta çok kritik.

İlki, ürünlerde zaman zaman yaşanan pestisit kalıntısı sorunu.

Tarım ilacı diye de bilinen, kimileri tarafından zirai ilaç olarak tabir edilen pestisit kullanımı son 4 yılda yüzde 54 arttı. Bilinçsiz ve yanlış kullanım sonucu bu alanda maalesef hem kendi tüketicilerimiz hem de ihracat pazarı açısından öneli bir risk söz konusu.

İkincisi, lojistikte yaşanan sorunlar ya da karşılanamayan beklentiler…

Özellikle pandemi ile birlikte sınır kapılarında yaşanan aksama ve gümrükte uzayan süreler tarımsal ihracatta önemli bir süre sıkıntı yarattı. Sonrasında farklı formüllerle bu sorun önemli ölçüde aşıldı.

Ama lojistik tarafında ihracatçıların beklentisi karayolunun ötesinde ‘hava kargo’dan daha etkin bir şekilde ve makul bir maliyet çerçevesinde faydalanabilmek.

Örneğin yolcu uçaklarının yerde yattığı bir dönemde yaş meyve sebze gibi ihracatında zamanla yarışılan ürünlerde hava kargo yoluyla sektöre verilecek destek, birçok pazarda elimizi güçlendirir ve rekabet gücümüzü artırır. Koronavirüs salgınının yayılmasını önlemek amacıyla sınır geçişlerinin sıkı denetimlere tabi tutulması ile birçok sektörde deniz ve hava yolu ile ihracatın arttığını biliyoruz.

Üçüncüsü, pazar çeşitliliğindeki yetersizlik.

Aslında ikinci sorunu kısmen aşabilsek üçüncü sorunu da hafifletme şansına sahip oluruz. Zira hava kargo ile Uzak Doğu başta olmak üzere yeni keşfedilen ve tarımsal ürün ihracatında çok ciddi bir fırsat ve potansiyel barındıran coğrafyalarda pazar ağırlığımızı artırma şansımız yüksek. Sektörün çözüm bekleyen sorunlarına kulak vererek ve özellikle havayolu ile ihracata ek destek ve teşvikler sağlanarak ihracatta oyun alanı açmak ve hacmi artırmak hayal değil.

Dördüncüsü ise ihracat tarafında kendi içimizdeki yıkıcı rekabet

Sektör oyuncularının ‘kendi aralarında fiyat kırmaktan’ öteye geçip, yapıcı bir rekabete kavuşması ihracat pazarında hem kendi elimizi güçlendirecek hem de marka algımızı daha üst seviyeye taşıyacaktır.

Bir taraftan içimizdeki potansiyeli bilip, diğer taraftan etrafımızdaki fırsatları görünce heyecanlanıyoruz.

Bakalım tarımsal ihracatta bu dönemde nasıl bir sınav vereceğiz?

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com