Advertisement

Dün 5 Haziran 2014'te Frankfurt'taydım...Bloomberg HT Türkiye olarak Avrupa Merkez Bankası (ECB) para politikası toplantısında ECB Başkanı Mario Draghi'ye aklımızdaki soruların bazılarını sordum.

Dün para politikaları tarihi için önemli bir adımdı. Avrupa Merkez Bankası, hem TLTRO programı, hem negatif mevduat faizi uygulamasına geçiş, hem de 3 faiz oranında birlikte indirime giderek tarihi bir karara imza attı.  ECB, Avrupa Bölgesi'nde ekonomiyi canlandırabilmenin yolunu "geleneksel olmayan" yollara sapmadan, ama aynı zamanda da bir dizi para politikası enstrümanını da ilk defa bir bütün içinde kullanacağı bir yola sapmayı tercih etti. "Tercih" diyorum çünkü, Avrupa Merkez Bankası'nın, bölgede enflasyon yaratmak için seçtiği bu yol, önümüzdeki 5 yılın sermaye akımlarının da tercihlerini belirleyecek.

Draghi'ye Ne Sordum?

1- Açıkladığınız enflasyon tahminlerinizde, 2014'te %0,7, 2015 ve 2016'da %1,1 ve %1,4 enflasyon yaratılacağını öngörmüşsünüz. Ancak, ABD Merkez Bankası FED'in 3 dönem yürüttüğü parasal genişleme dönemlerinden (QE) sonra bile, ABD ekonomisinde istenilen kadar yaratılmış bir enflasyon göremedik. Üstelik Amerika'da para politikasına yön verenler, para basarak ve bilançolarında kendi tahvillerini ve konuta-dayalı varlıklarını satın alarak bile bunu yapamazken, ECB küçük işletmelere gidecek kredi akımı ve negatif faiz ile bütün Avrupa'nın deflasyon/ veya düşük enflasyon sorununu çözebileceğinden nasıl emin olabiliyor?

Draghi'nin söyleyemediği bence şuydu:

...bırakın bütün Avrupa Birliği ekonomisini canlandırmayı, bu programla bizim hedeflediğimiz: "batmamak". Bölgeyi ekonomik daralmadan çıkartırken, desteklemek.  Bu adımların arkasındanda, bu hamlelerimiz havada kalmasın diye desteklemeye devam etmek zorunda kalabileceğimiz bir yola girdiğimizin farkındayız. Ama elimizde uygulayabileceğimiz başka bir çözüm yok. "FED'miş gibi yapmamak" adına değil, o programda da kısa dönemde enflasyon yaratılamadığından, biz de kendi yöntemimizle bunu denemeyi tercih ettik...

Bu noktada size, yüksek işsizlik oranlarının, bu dinamikteki öneminden bahsetmek istiyorum. Yüksek işsizlik oranı, hem ABD'de, hem de Avrupa'da enflasyon yaratılmasının önündeki en önemli sayılabilecek faktörlerden biri. Nedeni de, istihdam arttıkça, gelirler arttığından, işsizlik varolduğunda gelirlerin ve gelirlerin enflasyon katkısının da yeteri kadar oluşamıyor olması. Bu "Gelir Enflasyonunun" ekonomi denklemine girmesi geciktikçe, enflasyon bir o kadar zor artıyor... Daha yeni yeni ABD'de izleyeceğimiz bu olgu, Avrupa'nın da üzerinde daha detaylı çalışması gereken bir konu. Üstelik işler Avrupa için daha zor, çünkü 18+ farklı ülke, 18+ farklı işsizlik oranı, 18+ gelir seviyesi ve 18+ gelir enflasyonu dinamiği demek bu.

2- Draghi'ye ikinci sorum: Siz Avrupa Merkez Bankası olarak, aldığınız para politikaları tedbirlerinin gelişmekte olan ülkeler üzerinde (ve sonra dönüp dolaşıp geriye sizin üzerinizde) nasıl etkiler yaratabileceğini hesaplıyor musunuz? Özellikle "sözle müdahale" tekniklerinizi daha net anlatmaya çalıştığınız bu dönemde...

Burada Draghi, gelişen ülkelerin arasında en fazla "tapering"den etkilenen ülkelerin temel makroekonomik göstergelerinde zayıflıklar olan ülkeler olduğunu söyledi. (cari açık, bütçe dengesi, borçluluk, enflasyon gibi) Ayrıca, IMF'nin "Esnek Kredi Hattı” (Flexible Credit Facility) programına da değinerek, küresel sıkışıklıklarda sermaye ihtiyaçlarını karşılayacak kurumların üzerine daha fazla sorumluluk yükleyerek topu onlara atmış oldu.

Bu noktada, bir adım geri atmak istiyorum. Düşününki... Bir sistem kurmuşuz. Dünya üzerinde işleyen para mekanizması az gelmiş, bankalar kurarak fonlama ve kredi üzerine derinleşmişiz.  Risk olmadan getiri olmaz anlayışını benimsemişiz ve bu fikrin üzerine farklı fonksiyonlarda bir sürü kurum yerleştirmişiz. Ama bütün bu düzen işlerken, en önemli sıkıntının "gelir sınıfları arasındaki fark açıldıkça, zeka ile değil, eşitsizlikle kalkınan toplumlar" olduğunu her 5 yılda bir krize girmeden görememişiz.

Bir ekonomist, Avrupa Merkez Bankası Başkanı’nı sorgularken, nasıl emin olabiliyorsunuz enflasyon yaratılacağından diyebiliyor. Ama sorunun cevabını aslında çok da iyi biliyor, yine de duymak istiyor.

"EMİN DEĞİLLER."

Ve biz finansal sistemi düzeltmeden, gelir dağılımı konusunda tek bildiğimiz bir kaç tane klişeleşmiş ".......izm" lermiş gibi davranmayı bırakmadan, sadece bir krizden diğeri arasında yol almaya mahkum kalırız. Farkındayım, biraz kötümser oldu, ama Frankfurt'un bana düşündürdükleri bunlardı...