Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Amerika Birleşik Devletleri’nde Duke Üniversitesi Davranışsal Ekonomi ve Psikoloji Profesörü Dan Ariely, Bloomberg HT’ye verdiği röportajda Türkiye’de yeni projeleri hayata geçirmek için çalışmalarda bulunduklarını anlattı.

Bankaların tüketicilerle iletişiminden bilinçli tüketimi teşvik etmeye kadar farklı projelerinin bulunduğunu belirten Ariely, “Türkiye’de kurumlarla işbirliğinin başlangıç aşamalarındayız. İnsanların kendi gelecekleri için daha iyi kararlar vermelerini sağlayacak ve topluma tasarruf ettiklerinde daha iyi bir geleceğe sahip olacaklarını anlatabilecek kuruluşlarla irtibata geçmek istiyoruz” dedi.

Türkçeye “Akıldışı ama Öngörülebilir” ve “Akıldışının Mantığı” olarak çevrilen kitaplarıyla bilinen Ariely, Duke Üniversitesi’nde kurduğu laboratuvar ile finansal kurumlar ve hükümetlere tüketici iletişimini geliştirme, vergi toplanmasında verimi artırma ve toplu ulaşımın daha yaygın kullanılması gibi alanlarda projeler üretiyor.

Türkiye’de de bankaların tüketicilerle iletişimini iyileştirmek istediklerini söyleyen Ariely, “Çok basit bir örnek vermek gerekirse çalışmalarımız gösteriyor ki insanlara ‘Kredinizin %20’sini ödediniz. Biraz daha ödemek ister misiniz?’ diye sorduğunuzda buna ya olumsuz cevap veriyorlar ya da hiç cevap vermiyorlar. Oysa insanlara ‘Arabanızın %20’sini ödediniz. Birazını daha ödemek ister misiniz?’ diye sorduğunuzda genelde buna pozitif dönüş yapıyorlar. Bu tür iletişim detaylarında iyileşim sağlamak hem insanları borçluluktan kurtarma hem de daha verimli bir finans piyasası için çok önemli” ifadelerini kullandı.

“Çok tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz”

Büyük verinin şirketler tarafından gittikçe daha yaygın kullanıldığına işaret eden Ariely, verimli tüketim kararları almanın gittikçe zorlaştığını belirtiyor.

“Çok tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz çünkü şirketlerin pazarlama stratejileri artık genel değil, kişiye spesifik olmaya başladı. Davranışsal ekonomide yaşamın bir savaş alanı olduğuna dair bir görüş vardır. Yani biz cüzdanımız, zamanımız ve ilgimizle etrafta yürürken birileri hep bizden bir şeyler istiyor; bunu isteyenler telefonumuza, bilgisayarımıza ve görüş alanımıza giriyor ve bizim bununla sürekli savaşmamız gerekiyor. İnsanların bu ortamda kendilerini koruyabilmeleri ve herhangi bir ürünü satın almak için sağlıklı karar verebilmeleri çok zor. Pazarı şirketler için her türlü rekabete açıp sonra da insanlara kendilerine hakim olmaları gerektiğini söylemenin adil bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.”

E-marketer.com sitesinin verilerine göre dijital reklamlara harcanan para 2018 yılında %21,4 artışla 283,35 milyar dolara yükseldi. Sitenin uzmanlara dayandırdığı beklentilere göre ise bu rakamın 2019 yılı tamamında yaklaşık %17 artışla 333 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Reuters’ta yer alan bir habere göre ise şirketler artık internet sitelerine direkt reklam vermek yerine sosyal medya, arama motorları ve Alexa gibi evlerde kullanılan  konseptler üzerinden ürünlerini ve markalarını pazarlamayı tercih ediyor.

“Hükümetlerin bir ebeveyn gibi davranmaları gerekiyor”

Pazarların şirketler için “her türlü rekabete açık” olmasına karşılık olarak hükümetlerin daha aktif olması gerektiğini söyleyen Ariely, “Bunu söylemek gerçekten bana acı veriyor ama hükümetlerin bazı konularda bir ebeveyn gibi davranması gerekiyor” dedi.

Yapay tatlandırıcılar üzerinden örnek veren Ariely, “Bilim ilerledikçe yediğimiz ve içtiğimiz ürünlerdeki zararlı maddeleri de daha iyi anlıyoruz. Örneğin sindirim sistemimizin büyük bir çoğunluğu bakterilere dayanıyor. Bağırsaklarımızdaki bakteriler yediğimiz gıdaların öğütülmesine yardımcı olarak obeziteyi engelliyor. Fakat artık biliyoruz ki yapay tatlandırıcılar bu bakterileri öldürüyor. Evet, bir içeceği ‘şekersiz’ olarak pazarlamak reklam içeriği açısından doğru olabilir ama orada kullanılan yapay tatlandırıcılar bu bahsettiğimiz bakterileri öldürerek ileride yiyeceğimiz gıdaların bizi daha fazla etkilemesine neden oluyor” ifadelerini kullandı.  

Günümüzde herkesin toplumdaki rolünü sorgulaması gerektiğini belirten Duke Üniversitesi profesörü, “Asıl soru bu. Bizim toplumdaki sorumluluğumuz ne? İnsanların sabırsız olduğunu çok iyi biliyoruz. Çocuklarım bir şey istediğinde benim orada bir baba olarak sorumluluğum ne? Şirketlere istedikleri gibi reklam yapmalarına izin verdikten sonra bana nefsime hakim olmam gerektiğini söylemek ne kadar adil? İçinde yaşadığımız dünyanın adaletsiz olduğunu ve yalnızca karmaşıklıklardan oluşan bir toplum yarattığımızı artık kabul etmeliyiz” dedi.

Akın Aytekin / Bloomberg HT