Dünkü yazımda bankacılık sektöründe son yıllarda gözlenen temel eğilimlerin çok hoş olmadığından söz edip “bankalarla oynamaya gelmez” diye vurgulamıştım. Bankacılıkta temel eğilimlerin ayrıntılarını gösteren bir tablonun konuyla ilgilenenler için yararlı olabileceğini düşündüm.
Çok fazla yorum yapmadan rakamları okuyucuların dikkatine sunuyorum. Temel eğilimleri söyle özetleyebiliriz: Bankaların dolar bazında toplam bilançoları 2005-2013 yılları arasında 3.7 kat büyürken, öz kaynakları 3.2 kat, toplam mevduatları 3.3 kat, mevduat dışı kaynakları 4.7 kat büyüdü. Öz kaynaklar bilanço büyüklüğü kadar artmazken, mevduat artışı bilanço büyüklüğündeki artış için yersiz kaldı ve bankalar giderek daha fazla mevduat dışı kaynaklara yöneldi. Bir başka açıdan, banka kaynakları içinde kurumsal yükümlülüklerin hem miktarı arttı hem de kurum başına ortalama yükümlülük montanı arttı.
Banka bilançolarının TL ve döviz arasındaki dağılımı oldukça istikrarlı bir seyir izledi. Bankalarımız için TL aktifleri hâlâ daha fazla tercih ediliyor. Buna karşılık TL yükümlülükleri o denli çekici değil. Geçmişe oranla daha az olsa da, bankalarımızın dövizde açık pozisyon tutma tutkusu devam ediyor denebilir. Bilanço içi dövizdeki açık pozisyon bilanço dışı türev araçlarla dengelenmeye çalışılıyor. Bilanço dışı yükümlülüklerin (teminatlar ve türev araçlar) toplam bilanço büyüklüğüne oranı 2005-2013 yılları arasında yüzde 51’den yüzde 132’ye geldi. Ayrıntılarını çok fazla bilmesek de bu, dikkatle izlenmesi gereken bir gelişme.
Bankacılık sektöründe kârlılık düşüyor. Öz kaynak karlılığı yüzde 16’lardan yüzde 11’lere gerilerken, Faizlerin geldiği yere bakarsak, artık bankalar devlet iç borçlanma senetlerindeki getiriler kadar dahi kâr edememeye başladılar. Göreli olarak artan riskler almalarına rağmen kârlılık düşüyor. Riskli varlıkların bilanço içindeki payı neredeyse ikiye katlandı. Batık kredi oranları çok makul düzeyde. Bankaların likidite durumları da istikrarlı bir seyir izliyor. Sermaye yeterlilik oranında ise kararlı bir düşüş gözleniyor.
Mevduat dışı kaynakların giderek arttığı bir ortamda sermaye yeterlilik oranının düşüyor olması iyi bir izlenim vermiyor. Bu alanda yüzde 12 gibi bir oran uluslararası bir norm olarak kabul edilse dahi, bankalarımızın sermaye yeterliliğinde yüzde 12’ye yaklaşmaları kârlılık düzeyini makul düzeylerde tutmak için gerekli olabilir, ama kredibilite açısından yaralayıcı olabilir.