Advertisement

Ülkemiz üzerinde kara bulutlar dolaşmaya devam ediyor. Terör, trafik kazaları, cinayetler derken Van'da yaşadığımız deprem acılarımızı iyice artırdı. Her kuvvetli depremde yaşadığımız, yıkılan binalar, enkaz altında kalanlar, enkazdan kurtulma görüntüleri tekrar gündeme geldi. Van ve Erciş'te gördüğümüz deprem sonrası yıkıntılarda bazı binaların kâğıt gibi yıkıldığını, çöktüğünü yine üzülerek gördük. Yıkılan binanın yanındaki binaların hiçbir şey olmamışçasına sağlam kaldığını gördükçe üzüntümüz artıyor. Üstelik yıkıntıların önemli bir bölümünün kamu binaları olduğunu anladıkça öfkemiz daha da artıyor. Hele öğrenci yurdunun çökmüş olmasına nasıl tepki vereceğimizi bilemiyoruz.
Yıkılan bu binaların planlarını çizen mimarlar var. Planı onaylayan belediye ve vilayetteki bürokratlar, mimar ve mühendisler var. İnşaatın yapılmasını gerçekleştiren inşaat mühendisleri ve mimarlar, bunu kontrol eden belediye ve vilayetteki inşaat mühendisleri var. Bina tamamlanınca oturma ruhsatına imza atan mühendisler var. Görüldüğü üzere, projenin hazırlanıp onaylanmasından başlayarak, inşaatın tamamlanmasına kadar sürekli olarak mimar ve inşaat mühendislerinin onayları bulunuyor. Üstelik bir de bunlara son dönemlerde yapı denetim şirketleri eklenmiş durumda. İnşaatı yapan müteahhitler ne kadar çimentodan, demirden çalmaya kalksa da mimar ve mühendisler buna izin vermedikçe hırsızlığın gerçekleşmesi mümkün olamaz. 1999 depreminde sadece bir müteahhidin cezalandırılmış olması, başka hiçbir müteahhidin ve mimar, mühendisin ceza almamış olması da son derece ilginç bir durumdu.
Yaşadığımız bu Van depreminde de binaların yönetmeliklere aykırı yapıldığı, çimento ve demirden çalındığı uzmanlarca dile getiriliyor. Bu hırsızlıkta bakalım kimler yargılanacak, kimlerde kusur bulunacak, bilirkişiler kimleri suçlayacak göreceğiz. Büyük ihtimalle tüm mimar ve mühendisler kusursuz çıkacak, belki bir iki müteahhit suçlu bulunacaktır. Ne belediyelerde, ne vilayetlerde çalışan bürokratlar cezalandırılacaktır. Yapılabilecek tek şey bu sorumluları 300 canın vicdanıyla baş başa bırakmak olacaktır.
Meslek sahiplerinin kusurlu olması her işte aynı sonucu veriyor. Sermaye piyasasındaki tablo da aynı aslında. Şirketler bir şekilde mali tablolarını hazırlıyorlar ve kamuoyuna açıklıyorlar. Ancak kamuya yapılan açıklamada uzman olan meslek sahiplerinin bu tabloları inceleyip doğru, tam ve gerçek olduğu konusunda görüş vermesi isteniyor. İşte bu görüşü verecek denetim mesleğinin uzmanları, şirketin usulsüzlüklerini görmezden gelirse, bu aykırılıkları yeterli denetim ve inceleme yapmadığı için göremezse bu tablolara bakarak yatırım yapanların zarar etmesine neden olurlar. Bu nedenle denetim mesleği uzmanları zarara uğrattıkları yatırımcılara karşı şirketle aynı derecede sorumlu olurlar.
Bu sorumluluk sadece denetim mesleğine ilişkin değildir. Örneğin halka açılmalarda aracı kuruluşlar ve hukukçuların da aynı sorumluluk kapsamında olmaları gerekir. Ama ne yazık ki ülkemizde depremde olduğu gibi bu meslek sahiplerinin sorumlu tutuldukları hiçbir emsal olay olmamıştır. Kamunun tek tük verdiği idari cezalar dışında cezalandırılmaları söz konusu olmamıştır. Ancak yakın tarihte Amerika'da Enron diye bilinen olayda yanlış bilançoya doğru diye görüş verdiği için dünyanın en büyük denetim firmasını bir günde batırmışlardı. Ne diyelim darısı başımıza.